Saturday, February 27, 2010
flugtag
uctu uctu kus uctu, yandi yurek tutustu, aldirmazdi kimseye, bak ne hallere dustu 1.'sine gitmistik 2.'sine de gidecegiz :)
arim balim petegim
gözyaşım şarap olsa, her günüm azap olsa,
gül yüzüm harap olsa, yine seni seveceğim.
arım balım peteğim, gülüm balım çiçeğim,
bilsem ki öleceğim, yine seni seveceğim.
ne emelim ne arzum kalmasa tek umudum,
erisem yudum yudum yine seni seveceğim.
arım balım petegim gülüm balım çiçeğim,
bilsem ki öleceğim, yine seni seveceğim.
turkce sarkilar saati
klasik yagli arko tup krem yesil kagit kutusunda, klasik yagli nivea krem teneke kutusunda ve eskileri hatirlatan o yogun net kokulari var burnumda.
not: sakaklarimda hizla beyaz sac telleri cikmaya basladi.
ask-istanbul kanatlarimin altinda
not: sakaklarimda hizla beyaz sac telleri cikmaya basladi.
ask-istanbul kanatlarimin altinda
ayin karanlik yuzu
kutularin icine sikistirilmis yasamlarimiz var. kapali kutular. bildigimiz ve bilmedigimiz kutular. neler var o kutularda cok merak ediyorum. ama asil o kutulari olusturan dusuncelerimizi merak ediyorum.
bu arada kendimi cok daha iyi hissediyorum :) buket de beni yokladigina gore keyfim yerine gelir simdi. arzu ile konusmak iyi geldi. moris ile de konusmak iyi geldi. planlar biraz daha rayina oturdu.
bu arada kendimi cok daha iyi hissediyorum :) buket de beni yokladigina gore keyfim yerine gelir simdi. arzu ile konusmak iyi geldi. moris ile de konusmak iyi geldi. planlar biraz daha rayina oturdu.
olumsuz
bazen isler hic istedigin gibi gitmez. aslinda ummadigin sekilde olumsuz gelisir. her sey ust uste gelir ve sen de kendini berbat hissedersin. aslinda o kadar da kotu degildir ama en ufak seyler gozune batar ya iste oyle simdi. 10 parcaya bolunemeyecegime gore... bu isleri nasil cozecegim bilmiyorum...
Thursday, February 25, 2010
Monday, February 22, 2010
Sunday, February 21, 2010
nedenler
1.yasimdan daha fazla film sadece yonettigi icin
2.cok siradan konulari insan psikolojisini derinlemesine inceleyerek ve bu derinligi caktirmadan aktardigi icin
3.kadin erkek iliskilerini ne kadar karmasik olsalar da basit bir dille anlatabildigi icin
4.gundelik olaylari abartip absurd bir noktaya getirdigi ama bu absurdlugu rahatsiz etmedigi icin
5.komik oldugu icin
woody allen'i seviyorum.
ps.yukaridaki maddeler arasindaki boslugu bir turlu ayarlayamadim. benim gibi takintili birine yapilmaz ki bu...
Friday, February 19, 2010
hem deli hep deli
dün gece çok iğrenç salak bir film izledim. hadi onlar yapıyorlar, ben niye izliyorum? deli miyim? sulu muyum?
öfff...
ulaş'a sinir oldum. sabah işe gelirken beni aradı. "bil bakalım neredeyim?" diye. nerede olacak? kaş'ta :( bir çekim sebebiyle geçen pazar mardin'e gitti. sonra oradan diğer şehirlere... gökçe ve fuat'ı da aramış. allaaam yallebbim... ama galiba onu bu yüzden seviyorum. ehheheheh...
Thursday, February 18, 2010
mektubunuz var
daha once mektup yollardim. yazliktaki arkadasima, ingiltere'de tanistigim insanlara, onlari ne kadar cok sevdigimi anlatmak istedigim dostlarima... gider postaneden yollardim. degisik renklerde zarflarim, rengarenk kalemlerim vardi. ksk carsi'daki postaneye giden iki farkli yol vardi. ilki carsi'yi tamamen gecip sahile cikan oradan da dar bir sokaga girince postaneye ulastigim yol. digeri dar ara sokaklardan ayni yere varan yol. ben ikinci yolu cok daha fazla severdim. taaa evden postaneye kadar mektup yollamaya giderdim. hala sakladigim mektuplar var :) simdi birak mektup yazmayi mail yazmaya bile zamanim yok :( ama bu konuda calisacagim. soz ;)
Tuesday, February 16, 2010
istanbul zone
dun filmden ciktim. yanimda canta yoktu. yagmur ciseliyordu. kapsonum kafamdaydi. ellerim ceplerimde. kulagimda filmin muzigi ve kafamda etkisi. iste karsima cikan stencil:
sonra ne mi yaptim? arka sokaklardan insanlara pis pis bakip gecerek tunel'e vardim.
Monday, February 15, 2010
zelda
antifilmfestivalist biri olarak dün yanlışlıkla metropia adlı bir filme gittim. filme sarper, barış ve bahadır bilet almışlar. sarper gidemeyeceği için davetiyeyi isteyip istemediğimi sordu. teknik olarak almamalıydım ama dayanamadım. barış hasta olduğu için gelemedi. bahadır biletlerini yolda düşürdü. sonuç olarak kendimi yalnız başıma u14 numaralı koltukta buldum. filme gelirsek çok çarpılacak bir durum yok. oldukça kasvetli, her zaman paranoya yaptığım bir konuyu aktaran, oldukça iyi bir filmdi. tekniğini ve müziklerini beğendiğimi, sonunu beğenmediğimi söyleyeceğim. en kolay ulaşabildiğim şarkıyı şuradan dinleyebilirsiniz.
ps.zelda'nın sırrını filmi izleyenler çözebilir. zelda kim derseniz? yanıt vermem.
ps.zelda'nın sırrını filmi izleyenler çözebilir. zelda kim derseniz? yanıt vermem.
Sunday, February 14, 2010
Friday, February 12, 2010
Thursday, February 11, 2010
Tuesday, February 09, 2010
Friday, February 05, 2010
kadınlar ve çantaları
"şu ara kullandığım çanta çok büyük görünmese de içine dünyaları alıyor" -muş. yeni farkettim.
dün iş çıkışı beşiktaş'tan nişantaşı otobüsüne bindim. otobüste yan duran koltuğa düz oturmuş leblebilerimi yerken panama konsolosluğu'nun niye valideçeşme'de olduğunu düşünüyordum. tam o sırada nerede yemek yiyeceğiz? sorusu aklıma geldi. bir an cities'in içinde iyi bir yer var mı gitmek isteyebileceğim diye düşünürken gözüme avm'ye girişteki güvenlik noktası ve benim çantamın kamera kontrolünden geçme anı geldi. sonra her zamanki gibi gülmeye başladım.
işte içindekiler: cüzdan, kitap, not defteri, kalem kutu ve içindekiler, makyaj çantası ve içindekiler, telefon, hard disk kabı ve harici diskim, babylon şubat ayı tanıtım kitapçığı, soğuk algınlığı hapı, anahtarlar, toka kutusu ve içindekiler, flash disk, parfüm, fotoğraf makinası, kuru kayısı, leblebi, fincan ve peçeteler... eminim şu an hatırlayamadığım bir iki şey daha vardır.ps1. genelde çantamda gereksiz şeyler olmaz ama bazen istisna günler oluyor işte.ps2. çantanın içindeki diğer "bilmem ne bilmem ne çantası ve içindekiler" tamlamalarına dikkat çekmek isterim.
ps3. "çanta ve içindekiler" konusuna uygun bir projenin fotoğrafları var. ancak internetim olursa haftasonu evden eklerim artık. siz şimdilik oip'in çantasının içindekileri kurcalayın ;)
dün iş çıkışı beşiktaş'tan nişantaşı otobüsüne bindim. otobüste yan duran koltuğa düz oturmuş leblebilerimi yerken panama konsolosluğu'nun niye valideçeşme'de olduğunu düşünüyordum. tam o sırada nerede yemek yiyeceğiz? sorusu aklıma geldi. bir an cities'in içinde iyi bir yer var mı gitmek isteyebileceğim diye düşünürken gözüme avm'ye girişteki güvenlik noktası ve benim çantamın kamera kontrolünden geçme anı geldi. sonra her zamanki gibi gülmeye başladım.
işte içindekiler: cüzdan, kitap, not defteri, kalem kutu ve içindekiler, makyaj çantası ve içindekiler, telefon, hard disk kabı ve harici diskim, babylon şubat ayı tanıtım kitapçığı, soğuk algınlığı hapı, anahtarlar, toka kutusu ve içindekiler, flash disk, parfüm, fotoğraf makinası, kuru kayısı, leblebi, fincan ve peçeteler... eminim şu an hatırlayamadığım bir iki şey daha vardır.ps1. genelde çantamda gereksiz şeyler olmaz ama bazen istisna günler oluyor işte.ps2. çantanın içindeki diğer "bilmem ne bilmem ne çantası ve içindekiler" tamlamalarına dikkat çekmek isterim.
ps3. "çanta ve içindekiler" konusuna uygun bir projenin fotoğrafları var. ancak internetim olursa haftasonu evden eklerim artık. siz şimdilik oip'in çantasının içindekileri kurcalayın ;)
yavru
yaklaşık iki aydır 5 yaşındaki dell'imi kullanamıyordum. çok çalıştı, çok yoruldu kendisi. ilk göz ağrım olduğu için kıyamadım bir türlü ama sonunda ekranı da uçunca emekliye ayrılması gerektiğini kendisi de farketti. ben de iki aydır yas tutuyordum. ancak 1 şubat'ta yeni bir macbook*'um oldu :) hem de taaa amerikalar'dan kalktı geldi kendisi. dell'in vaftiz babası vedat'tı. macbook'un vaftiz annesi didem oldu. şaka bir yana o soğukta ny'u sırtında benim macbook'u taşıyarak gezmiş didem. arada bana da bir iki küfür salladığını itiraf etti. ama gelin görün ki haftabaşından beri bizim evde internet göçtü. mac'imle book'umla bırakın sörf yapmayı internete bile giremiyorum. artık türkçe karakterler konusunda bakalım ne yapacağız?
* bu arada macbook'un adını yavru koydum.
* bu arada macbook'un adını yavru koydum.
averell
hangi dalton'sunuz? testini çözdüm, işte sonuç :)
kendine dönük biri. iyi niyetli, hafifçe saf hatta. takıntıları var, o yüzden başkalarının anlam veremediği bir sürü şey yapıyor. kötü niyetli davranmaya kalkıştığında ya da yalan söylediğinde kolayca ele veriyor kendini. çünkü aslında dokusunda bu yok. öğreniyor, öğreniyor, unutuyor. çünkü biriktirme yanlısı değil. pek çok durum karşısında sükunetini korurken, olmadık meselelerde hır çıkarabiliyor. zira dünyayı sıradışı bir çerçeveden izliyor. bu yüzden başı sık sık derde giriyor ama nedenleri sorgulamak yerine kaçmak üzere yola koyulmayı tercih ediyor.
kendine dönük biri. iyi niyetli, hafifçe saf hatta. takıntıları var, o yüzden başkalarının anlam veremediği bir sürü şey yapıyor. kötü niyetli davranmaya kalkıştığında ya da yalan söylediğinde kolayca ele veriyor kendini. çünkü aslında dokusunda bu yok. öğreniyor, öğreniyor, unutuyor. çünkü biriktirme yanlısı değil. pek çok durum karşısında sükunetini korurken, olmadık meselelerde hır çıkarabiliyor. zira dünyayı sıradışı bir çerçeveden izliyor. bu yüzden başı sık sık derde giriyor ama nedenleri sorgulamak yerine kaçmak üzere yola koyulmayı tercih ediyor.
Thursday, February 04, 2010
dış görünüş
bazen o kadar güzel internet siteleri görüyorum ki içeriği benle alakasız olsa da üye olmadan duramıyorum :) tıpkı kapağı için aldığım kitaplar, tasarımı için aldığım giysi-takı, rengi için aldığım makyaj malzemeleri gibi... dış görünüşe önem mi veriyorum ne? evet evet... dış görünüşe önem veriyorum ama çok da değil.bugün neonik mavi ojelerimi sürdüm ilk kez :) dayanamadım, yeşilini ve morunu da aldım. yukarıdaki foto temsilidir. foto çekme şansım olmadı henüz.
Monday, February 01, 2010
Subscribe to:
Posts (Atom)