aslında anlatılacak şey çok ama laf dönüp dolaşıp "anlatılmaz yaşanır"a geliyor. zaten yaşadıklarımı, hayallerimi, rüyalarımı istediğim şekli ile yazıya dökebilseydim ünlü bir yazar olurdum şimdiye kadar.
doğrusu anı yaşarken planlı şekilde fotoğraf çekmeyi de sevmiyorum. herkesten az fotoğraf çekmeme rağmen yine de fazlasıyla kare olmuş.
öylesine çekilmiş, filtreler ile azcık adam edilmeye çalışılan fotoğraflar ile biraz da olsa geziyi anlatmaya çalışacağım.
öncelikle alpler. zaten uçaktan yeryüzünü seyretmek inanılmaz bir keyif benim için. ama alpler'in bu kadar etkileyici ve ürkütücü olacağını nasıl düşünemedim bilemiyorum.
bu arada bunlar yeni seyahat valizlerimiz. renklerini çok severek aldık.
burası otel odasından görünen manzara. ilerisi seine nehri. buradan görünmüyor ama hemen sağ arka tarafta eiffel kulesi var.
sonunda ilk günün ödülü: fransız macaronlar'ı.
biz ne zaman dolaşmak için dışarı çıksak isterse yaz günü olsun yağmur yağıyor. ama bir ara bizim için güneş açtı. paris, güneşli iken daha renkli ve güzel. beni kusursuz güzellikteki binalar ve tarihi yapılar dışında seine üzerindeki köprüler ve her köşebaşındaki heykeller daha çok etkiledi.
bir klasik: eiffel
pompidou'da gece.
duvarlardaki çizimler tam hayalimdeki gibiydi. en büyüklerinden biri aşağıda.
champ elysees ve notre dame'a gitmeden olmazdı.
yine tüm gün yağmur ve soğuk ile baş ettikten sonra bir starbucks bulmanın keyfi.
son gün montmartre ve yine güneş bizimle.
picasso'nun evine yaklaşırken duvarlar.
paris'teyiz ama burası belcika restaurantı. ve ekip kovalar ile midye yerken.
louvre ve piramit.
trocadero'daki cafe kleber'de son gün kahvaltısı.
ve paris'te son kutsal akşam yemeği. şarap, peynir, ekmek ve biraz kurutulmuş et ile jambon. ozan'ın garson ile muhabbeti ve bahadır'ın alman tiplemesi geceye damgasını vurdu.
bu da pazar sabahı havaalanı.