
"the kiss" ve "the thinker" ile tanıdığım rodin'in belli başlı eserlerinden özellikle michalengelo'nun etkisinde kaldığı parçaları daha bir gözüme beğenilir kestirdim. tabi ki "the gate's of hell" ile bu beğeni had safhaya ulaştı. "the walking man", "the three shades", "adam", "eve", "the monument to the burghers of calais", "the age of bronze"... aklımda kalan ünlü eserlerden bazıları (noktalar "biraz zorlasam diğerleri de aklıma gelir" ifademi anlatıyor)
bir de sevgili olcay'a şu "az sonra gözlerini açıverecekmiş gibi duran bayan"ın adını sormak istiyorum ve buraya bir iki naçizane yorumunu da aktarırsa beni ihya edeceğini hatırlatmak istiyorum.
daha fazla bilgi için: musee-rodin.fr
az daha unutuyordum bronz heykelleri daha bir beğendiğimi farkettim. bir de heykellere dokunmamak için kendimi zor tuttum. dokunmadan nasıl hissedilebilir ki? (belki olcay heykel sanatı ve dokunmatik sanat anlayışını bize açıklar :)