Tuesday, October 30, 2007
iki film birden
şimdi ben başkasıyım ya bu nasıl oluyor bilmiyorum. "bu şehir" bir film seti ve senden en iyi performansını bekliyor. kesişen noktalar değil, birebir yaşanan ikili ilişkiler belirliyor zamanı. benim annem tam bir çılgın sırf bu yüzden beni delirtse de ona tapıyorum.
Wednesday, October 24, 2007
saat 12.25
hiç beklemediğin anlarda gerçekleşen tesadüfler...
seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm
bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin
ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin
söylenecek söz yok, gidiyorum ben
hoşçakal
ş.ferah
ne garip di mi? ve sonunda telefon çaldı :)
seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm
bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin
ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin
söylenecek söz yok, gidiyorum ben
hoşçakal
ş.ferah
ne garip di mi? ve sonunda telefon çaldı :)
Friday, October 19, 2007
pantone
anlatacak çok şey var ama ben yokum.
kendi dilimi yaşamayı seviyorum.
boğaz'da bir sultan kayığı. kürek çekiyorlar.
sen sadece gecenin ışıklarını ve teninin içinden geçip giden rüzgarı hissediyorsun.
pantone kataloğundaki renklere karışmak istiyorum.
Wednesday, October 17, 2007
taze fikir defteri
artık bloga anında ulaşamıyorum. ajans ve ev yoğun oluyor. o yüzden bir "taze fikir defteri"m var, promosyon. ona yazıyorum denk geldikçe...
"15 ekim... sonbaharın orta yeri. cumadan beri yağmur yağıyor :) ben yavaş yavaş yorulmaya başladım :( bu kötü değil sadece sıkıcı. ne zamandır bi buçuk'a gitmemiştim, özlemişim. yasmin'le buluştuk. yeni bir işe başladı. bir kitap aradık. kadınlardan ve erkeklerden konuştuk. işlerimizden, yaşamdan..."
"15 ekim... sonbaharın orta yeri. cumadan beri yağmur yağıyor :) ben yavaş yavaş yorulmaya başladım :( bu kötü değil sadece sıkıcı. ne zamandır bi buçuk'a gitmemiştim, özlemişim. yasmin'le buluştuk. yeni bir işe başladı. bir kitap aradık. kadınlardan ve erkeklerden konuştuk. işlerimizden, yaşamdan..."
Monday, October 15, 2007
Saturday, October 13, 2007
hades
uzun zamandır yapmak istediklerimi yaptım. çarşamba bir saatten sonra, daha yaşam dolu bir gün oldu. keyifli...
tıpkı bir turist gibiydim. sevdiğim bir şehirde, bir iş gününün orta yerinde, sokaklarda avarelik yaptım. parlak bir ekim günü. şehrin kalabalığına karıştım. meydanı çevreleyen duvarlarda oturdum. pek de amacım olmadan sadece yürüdüm. işim gücüm yokmuşcasına belki biraz öğrenci gibi.
canım istediği takdirde keyfe keyif katmakta üstüme yoktur. bir parça çikolata bile tavan yaptırır.
tramvay o kadar yaşama yakın bir taşıt ki cama yapışmama neden oluyor. sanki şehri ilk kez görüyorum. tüm o eski binaları.
hayvan pazarına girip yere çöküyorum. dakikalarca kafeslerdeki tavşanları, horozları, kazları, ördekleri izliyorum. hep doğada gördüğün canlıları kafeste görmek kötü. ama sadece görmek, güzel. o kadar uzun zamandır görmemişim ki buna bile boynumu büküp üzülüp razı oluyorum.
çiçek pazarından geçiyorum. tohumlar, fideler, soğanlar. bildiğim bitkileri başka bir isimle anıyorlar. olsun. ne doyurucu ve yaşanması gereken bir uğraş toprak.
her yer turist, üstelik bir de arife. insan dolup taşıyor gördüğüm yerler.
sadece izliyorum ve aklıma iki şey geliyor: birincisi; üniversite hayallerim, ikincisi; radek :) etkileniyorum. çok mu uzağındayım tüm bunların? sanırım. içim acıyor bir parça. seyahat etmek sıkıcı, çok idareten. merakla beklediğim tek şey; gitmek.
biiip! tabu kelime "gitmek". oldukça eğlenceli zaman geçiriyorum. gözlerime mor far sürüp mor küpelerimi takmışım. şarkı söylenesi bir gün. sakin, pozitif, kendinden emin bir profil.
sonra hep sevdiğim yalnızlık. kitaplar; yaşamımdaki en büyük lüksüm.
hafif sisli, nem kokan bir boğaz gecesi. çürüyüp toprağa karışan kestane yaprakları ile örtülü toprak. tekrar yaşam bulup yeşermek üzere ayrılığı göze alan tabiat.
demeter ve kızı persephone...
tıpkı bir turist gibiydim. sevdiğim bir şehirde, bir iş gününün orta yerinde, sokaklarda avarelik yaptım. parlak bir ekim günü. şehrin kalabalığına karıştım. meydanı çevreleyen duvarlarda oturdum. pek de amacım olmadan sadece yürüdüm. işim gücüm yokmuşcasına belki biraz öğrenci gibi.
canım istediği takdirde keyfe keyif katmakta üstüme yoktur. bir parça çikolata bile tavan yaptırır.
tramvay o kadar yaşama yakın bir taşıt ki cama yapışmama neden oluyor. sanki şehri ilk kez görüyorum. tüm o eski binaları.
hayvan pazarına girip yere çöküyorum. dakikalarca kafeslerdeki tavşanları, horozları, kazları, ördekleri izliyorum. hep doğada gördüğün canlıları kafeste görmek kötü. ama sadece görmek, güzel. o kadar uzun zamandır görmemişim ki buna bile boynumu büküp üzülüp razı oluyorum.
çiçek pazarından geçiyorum. tohumlar, fideler, soğanlar. bildiğim bitkileri başka bir isimle anıyorlar. olsun. ne doyurucu ve yaşanması gereken bir uğraş toprak.
her yer turist, üstelik bir de arife. insan dolup taşıyor gördüğüm yerler.
sadece izliyorum ve aklıma iki şey geliyor: birincisi; üniversite hayallerim, ikincisi; radek :) etkileniyorum. çok mu uzağındayım tüm bunların? sanırım. içim acıyor bir parça. seyahat etmek sıkıcı, çok idareten. merakla beklediğim tek şey; gitmek.
biiip! tabu kelime "gitmek". oldukça eğlenceli zaman geçiriyorum. gözlerime mor far sürüp mor küpelerimi takmışım. şarkı söylenesi bir gün. sakin, pozitif, kendinden emin bir profil.
sonra hep sevdiğim yalnızlık. kitaplar; yaşamımdaki en büyük lüksüm.
hafif sisli, nem kokan bir boğaz gecesi. çürüyüp toprağa karışan kestane yaprakları ile örtülü toprak. tekrar yaşam bulup yeşermek üzere ayrılığı göze alan tabiat.
demeter ve kızı persephone...
Wednesday, October 10, 2007
artık melek değilim
bir korkuluk gibi içime dikildin, beni daha başlamadan bitirdin, bir hayat gibi avcuma çizildin, beni kemirdin neye çevirdin sen, kanatlarım yoktu benim, ama bir zamanlar melektim, kirlendim sana geldim, gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben, sevdiğin dünyayi durdurmaya geldim, bütün zehirleri koymaya geldim ben, kırılmamış son kalbi kırmaya geldim, çok değiştim ben, artık melek değilim.
gördüğün rüya değil, sevdiğin dünya doğru değil
gördüğün rüya değil, sevdiğin dünya doğru değil
Tuesday, October 09, 2007
"not defteri"ne... bilmece-bulmaca?
belki bir daha kesişmeyecek zamana...
6.3.07 tarihli isbn yazısıdır.
(bakınız, bulunuz, okuyunuz ve altta bulunan player'daki şarkıyı dinleyiniz)
isbn kimdir? :)
6.3.07 tarihli isbn yazısıdır.
(bakınız, bulunuz, okuyunuz ve altta bulunan player'daki şarkıyı dinleyiniz)
isbn kimdir? :)
Monday, October 08, 2007
Sunday, October 07, 2007
sanırım
Wednesday, October 03, 2007
söz...
ne seni ne de gideni, hepsinden vazgeçtim, aşklarım dillere düştü
sayenizde, buymuş aşk bestesi dedikleri, ne dünyayı yakarım,
ne de kırarım kadehleri, sevgiye inanmaz oldum sayenizde, bıktım
artık fahişe gönüllerden, ne okyanuslar kadar derin, ne de gökyüzü
kadar sakin, fikirler alt üst oldu sayenizde,
korktum artık çarkların dönüşünden...
ercan saatçi
Tuesday, October 02, 2007
Monday, October 01, 2007
puf!
saklamayı severim. bir an benim için dünyanın en önemli şeyini saklıyormuşum hissine kapılabilirsiniz. çünkü dünyanın en önemli şeyiymiş gibi davranırım sakladığım her neyse. sonra bir de bakmışsınız yok. hiç düşünmeden yok etmişim. silmişim. atmışım. yırtmışım. artık hangi yol en uygunsa yok etmek için. işte o an geldiğinde benden korkabilirsiniz çünkü gözüm dönmüştür.
şile
ne yazık ki hiç fotoğraf yok size gösterebileceğim bu hafta sonuna dair. bana eylül'ün sonunda istanbul'da denize gireceksin dese biri şüphe ile yaklaşırdım o kişiye. bir; hava muhalefeti olabilme ihtimali nedeniyle, iki; istanbul'a dair kafamdaki deniz kavramı nedeniyle. ama öyle olmadı :) birden kendimi suyun içinde buldum. uzun süredir yapmak istediğim şeyleri yaptım. kimselerin olmadığı bir kumsalda suda çocuklar gibi oynayan adamları izledim. kumsal boyunca yürüdüm, bütünleştim. ara ara tanımadığım kimseler ile rahatça sohbet etme ayrıcalığını yaşadım. yeşili izledim. iyi müziklerle araba keyfi yaptım. rüzgarı, bulutları ve güneşi yaşadım. nefis yemekler yedim. bahçeden domat-biber topladım. daveti için birisine teşekkür etmem gerekiyor. onun sözünü dinlediğim için içimdeki sese ve bana yeni biri gibi davranmayan diğerlerine de...erkeklerin, her zaman çocuksu kalan yanlarını çok seviyorum.
bir de ihtiyacınız olduğunda oralarda bir yerlerde olmalarını.
bir de ihtiyacınız olduğunda oralarda bir yerlerde olmalarını.
Subscribe to:
Posts (Atom)