biriktirdim. başkalarının düşündüklerinin bir önemi yokken yine de onları önemsedim. çok ağladım. çok hayal kurdum. aslında hayata karşı sabırsızdım ama gereğinden fazla sabırlı davrandım. hep izledim. hep dinledim. kulak ardı ettim. görmezden geldim. yalan söyledim. çok gerçekçiydim. bir o kadar da romantik. insanlara hep tedirgin yaklaştım. hiçbir zaman koyveremedim. dizginleri hep elimde tutmak zorunda hissettim. eski türk filmlerini sevdim. hep güzel rüyalar gördüm. bencildim, çok sevdim. narsisttim, çok beğendim. zor insanlar dostum, kolay insanlar sevgilim oldu. sevgililerimi dostlarım kadar sevmedim. önce dostum olacak bir sevgili aradım durdum. soğuk oldum. sıcak oldum. düştüm. kalktım. ve 27 yıl önce bugün doğdum. hiçbir doğum günü özel değil benim için. her defasında bir şeylerin eksildiğini bir şeylerin arttığını gördüm. bir his var sonrası için. değişim.
sözü başka, müziği başka postlara...
Saturday, March 29, 2008
Sunday, March 23, 2008
ekinoks zamanı
dünyanın en arka sokağındaki cafenin, en arka masasında oturmuş sinir krizinin eşiğindeki kadınlarız. yıllar önce bir film festivaline bu filmi izlemeye giderken, günümüzü depresifliğe sürükleyeceği yönünde tereddütlerimiz vardı. ama günü neşe ile bitirdiğimizi, çok eğlendiğimizi hatırlıyorum. ne zaman kız kıza eğlendiğim, çok güldüğüm bir gün yaşasam aklıma bu film gelir. mesela inciler'de kar yağdığında kısmen mahsur kaldığımız bridget jones günü gibi. ya da 80'lerin yazlık türk filmlerindeki gibi ada'ya gidip hiç olmayacak birini hiç olmayacak bir zamanda gömleğinden tanıyıp nasıl görmezden geldiğimiz gibi. ya da evrimler'de efes dark ile geçirdiğimiz film günü gibi. ya da ankara'da çok yemek yiyip çok içtiğimiz barın sahibi tarafından, "fat women" olarak adlandırıldığımız gün gibi. ya da iptal edilmiş bir üniversite sınavını umursamayıp mordoğan'da deli gibi erik yediğimiz, buz gibi denize girdiğimiz ve ıssız bir yolda yalınayak yürüdüğümüz minik tatil gibi. ya da bella'nın odasından alsancak çatıları ile ışıklarını gördüğümüz geceler gibi gibi gibi...yataktan özgür'ün telefonu ile fırlayıp kendimi sokağa attım. uzun süredir beyoğlu'nda uzak durduğum yerlere karıştım. lades'te menemen yedim. emek sineması'na uğradım. afm'de bir kıza yardım ettim. kadınların alışveriş çılgınlığına tanıklık ettim. herkes günün sonunda bir şeyler almışken, ben sadece koca bir hiçle yetindim. pasajlara girdim çıktım. özgür'ün p.almodovar elbisesi mi yoksa t.burton elbisesi mi alması konusunda karar vermesine yardımcı oldum. ayakkabıcı adamla kavga ettim. hep önümden geçtiğim ama farketmediğim, süper müzikler çalan minicik bir cafe keşfettim. babylon'un sokağında deniz'i gördüm. koşa koşa fransız kültürdeki filmmor'a yetişmeye çalışırken özer'i gördüm. andrea(bir avusturyalı), eleni(bir rum), fabio(bir italyan), yann(bir fransız) ve isabel(bir portekizli) ile tanıştım. filmden sonra isabel'i dinledim. et dışında yiyecek bir şeyler satan bir yer ararken sezin'i gördüm. tüm bunları yaparken sadece çok söylendim, çok güldüm ve sokak çalgıcılarını dinledim.
bugün bir yerlerde nevruz kutlamaları var. sirkeci garı'ndan alınacak bir rum var. kayıp olduğu sanılan ama yaşam üçgeninde bulunan antika bir fotoğraf makinası var. yaz sonuna kadar gerçekleştirilecek şeyler var. "aynı anda iki farklı yerde nasıl olabilirim?" sorusu var. uzağa gidecekler var. istediğini yapmaya yaklaşanlar var. portekiz'den beklenen önemli bir misafir var. burgaz ada'daki yazlık ev var. planlar, planlar, planlar...
bir insan nasıl azor adaları'ndan olup da hindistan'a gidebilir ki?
pazar sabahıma güzellik katan radyo eksen, açık radyo ve en çok da radioxi-gen'e sonsuz teşekkürler...
bugün bir yerlerde nevruz kutlamaları var. sirkeci garı'ndan alınacak bir rum var. kayıp olduğu sanılan ama yaşam üçgeninde bulunan antika bir fotoğraf makinası var. yaz sonuna kadar gerçekleştirilecek şeyler var. "aynı anda iki farklı yerde nasıl olabilirim?" sorusu var. uzağa gidecekler var. istediğini yapmaya yaklaşanlar var. portekiz'den beklenen önemli bir misafir var. burgaz ada'daki yazlık ev var. planlar, planlar, planlar...
bir insan nasıl azor adaları'ndan olup da hindistan'a gidebilir ki?
pazar sabahıma güzellik katan radyo eksen, açık radyo ve en çok da radioxi-gen'e sonsuz teşekkürler...
Thursday, March 13, 2008
neydi o kelime? neydi?
bu "astala vista bebeğim" demek gibi bir şey. de neydi o kelime hatırlamıyorum... başlık yapacaktım sadece. balık oldum iyice, balık. puufff... neyse evde televizyon olmasının faydası da varmış. geçen akşam "terminatör 3" vardı. zevkle izledim. ayrıca "sarah o'connor"ın, kendisi filmde olmasa bile, adının geçmesi yetti...
Wednesday, March 12, 2008
bahar
bu sabah işe gelirken çiçeklerini açmış bahar dalları gördüm. bahar gelmiş olabilir mi? mart gelince bahar da gelir mi? bunların hepsi bir gecede olabilir mi? yoksa ben aslıma mı dönmeye başladım :)
Saturday, March 08, 2008
music
"remember, information is not knowledge; knowledge is not wisdom; wisdom is not truth; truth is not beauty; beauty is not love; love is not music; music is the best."
f.zappa
f.zappa
menekşe
"ancak, ne yazık ki bu körpe güzellikler listesi alından ve gözlerden söz etmeden bitirilemezdi. ne yazık ki insanlar pek ender olarak bunların her üçünden yoksun doğarlar; çünkü pencerenin önünde duran orlando'ya baktığımız an sanki ağızlarına kadar su dolmuş da onları büyütmüş gibi ipiri, ıslak menekşeleri andıran gözleri ve şakakları olan iki çıplak madolyonun arasına sıkışmış mermer bir kubbenin kabartısını andıran bir alnı olduğunu itiraf etmeniz gerekir."
v.woolf / orlando
v.woolf / orlando
Friday, March 07, 2008
Wednesday, March 05, 2008
ol ma mııış...
bir şeyi çok isteyince olur derler ya, olmuyor. yok öyle bir şey...
sakın, "demek yeterince istememişsin" demeyin, kafanızı patlatırım :)
sakın, "demek yeterince istememişsin" demeyin, kafanızı patlatırım :)
Tuesday, March 04, 2008
reality of my funky cats
Subscribe to:
Posts (Atom)