dünyanın en arka sokağındaki cafenin, en arka masasında oturmuş sinir krizinin eşiğindeki kadınlarız. yıllar önce bir film festivaline bu filmi izlemeye giderken, günümüzü depresifliğe sürükleyeceği yönünde tereddütlerimiz vardı. ama günü neşe ile bitirdiğimizi, çok eğlendiğimizi hatırlıyorum. ne zaman kız kıza eğlendiğim, çok güldüğüm bir gün yaşasam aklıma bu film gelir. mesela inciler'de kar yağdığında kısmen mahsur kaldığımız bridget jones günü gibi. ya da 80'lerin yazlık türk filmlerindeki gibi ada'ya gidip hiç olmayacak birini hiç olmayacak bir zamanda gömleğinden tanıyıp nasıl görmezden geldiğimiz gibi. ya da evrimler'de efes dark ile geçirdiğimiz film günü gibi. ya da ankara'da çok yemek yiyip çok içtiğimiz barın sahibi tarafından, "fat women" olarak adlandırıldığımız gün gibi. ya da iptal edilmiş bir üniversite sınavını umursamayıp mordoğan'da deli gibi erik yediğimiz, buz gibi denize girdiğimiz ve ıssız bir yolda yalınayak yürüdüğümüz minik tatil gibi. ya da bella'nın odasından alsancak çatıları ile ışıklarını gördüğümüz geceler gibi gibi gibi...yataktan özgür'ün telefonu ile fırlayıp kendimi sokağa attım. uzun süredir beyoğlu'nda uzak durduğum yerlere karıştım. lades'te menemen yedim. emek sineması'na uğradım. afm'de bir kıza yardım ettim. kadınların alışveriş çılgınlığına tanıklık ettim. herkes günün sonunda bir şeyler almışken, ben sadece koca bir hiçle yetindim. pasajlara girdim çıktım. özgür'ün p.almodovar elbisesi mi yoksa t.burton elbisesi mi alması konusunda karar vermesine yardımcı oldum. ayakkabıcı adamla kavga ettim. hep önümden geçtiğim ama farketmediğim, süper müzikler çalan minicik bir cafe keşfettim. babylon'un sokağında deniz'i gördüm. koşa koşa fransız kültürdeki filmmor'a yetişmeye çalışırken özer'i gördüm. andrea(bir avusturyalı), eleni(bir rum), fabio(bir italyan), yann(bir fransız) ve isabel(bir portekizli) ile tanıştım. filmden sonra isabel'i dinledim. et dışında yiyecek bir şeyler satan bir yer ararken sezin'i gördüm. tüm bunları yaparken sadece çok söylendim, çok güldüm ve sokak çalgıcılarını dinledim.
bugün bir yerlerde nevruz kutlamaları var. sirkeci garı'ndan alınacak bir rum var. kayıp olduğu sanılan ama yaşam üçgeninde bulunan antika bir fotoğraf makinası var. yaz sonuna kadar gerçekleştirilecek şeyler var. "aynı anda iki farklı yerde nasıl olabilirim?" sorusu var. uzağa gidecekler var. istediğini yapmaya yaklaşanlar var. portekiz'den beklenen önemli bir misafir var. burgaz ada'daki yazlık ev var. planlar, planlar, planlar...
bir insan nasıl azor adaları'ndan olup da hindistan'a gidebilir ki?
pazar sabahıma güzellik katan radyo eksen, açık radyo ve en çok da radioxi-gen'e sonsuz teşekkürler...
No comments:
Post a Comment