Thursday, April 20, 2017

bir süredir bende durumlar

26 mart'tan beri gümüşlük'teyiz. barış ara ara gidip geliyor. hamit'i özlüyorum.

parça parça çim ekip bahçeyi yemyeşil yapmaya adadık kendimizi :D gerçi bahçe zaten yeşil ama kel olan bazı yerler gözümüze batıyordu.

bir sürü saksı alıp içlerini birbirinden güzel çiçekler ile süsledik. hem saksılar hem çiçekler klasik ama bir o kadar da farklı olsun diye uğraşıyoruz. böylece bahçıvanlık kursunun hakkını yavaş yavaş veriyoruz. ufak tadilatlar, günlük bahçe rutinleri ile vakit geçiveriyor.

bugün felaket bir rüzgar var, evde kapalı kaldık. bitkilerin dayanması için dua ediyoruz.

16 nisan'a gelince hem iyi hem kötü. kötü tarafı zaten belli ama iyi tarafı içimdeki umudu artırmış olması. hemen alttaki foto o günden. sizce de umut yok mu?



bazen düşünüyorum, insanoğlu ne garip bir yaratık. doğada yavrusundan kopamayan tek canlı olabilir mi acaba? bu bağ bana çok anlamsız geliyor. yani insanın bu şekilde bir içgüdüsünün olması. neyse insanoğlu her zamanki gibi garip. bu durumu ya da insanoğlunun yaptıklarını anlamlandırmaya çalışmam da beni garip yapıyor :D

dün değil ondan önceki gece karmaşık rüyalar gördüm. ne gördüğümü ne hissettiğimi anımsamıyorum ama çok yoğun hissettiğimi anımsıyorum. mesela şöyle:

   

parça parça devam edeyim. özdemir asaf'tan:

geleceğim bekle dedi
ben beklemedim o da gelmedi
ölüm gibi bir şeydi
ama kimse ölmedi

bir de yine barış'ın keşfi, can bonomo'nun seslendirdiği, aslında bir marka için hazırlanmış, benim için zaten müziği efsane olan ama bu yeni sözleri ve klibi ile de efsane olacak bir şarkı ile devam edelim:


ama bu şarkının en muhteşem hali, en muhteşem düeti, efsane kadınların efsane duruşları ile söyledikleri versiyonu da burada olmalı tabiki:

   

günün her dakikası dışarıda olunca farklı açılardan, farklı ışıkları yakalıyor insan. ve her bir anın ne kadar da tek, biricik, yegane olduğunu anlıyor.



bu aralar bir hatun kişi daha var dinlediğim. özellikle hemen alttaki şarkısı bana istanbul'un masallarla dolu zamanlarını hatırlatıyor. en son annem istanbul'a geldiğinde yaptığımız mini balat gezisinde kendimi buluyorum. istanbul kırmızısı'nı da henüz izleyemedim ama uzun zaman sonra bir ferzan özpetek filmini merak etmiyor değilim.

   

bu post daha ne kadar devam edebilir bilmiyorum ama gaye su akyol'u her ne kadar çoook beğenmesem de (yani birazcık beğeniyorum) alttaki şarkıyı çok kıvamında söylediği için inanılmaz takdir ediyorum. bana şarkıyı ve sözlerini inanılmaz hissettiriyor.



alttaki fotolar 15 nisan'dan iskele uzanmasından yaklaşık olarak 360 derece. son fotodaki iki arkadaş sürekli hapşırıp yalnız olmadığımızı bize unutturmadılar. sonrasında ise şuursuz iki insan evladının müzik tacizine maruz kaldık. bazen çok faşizan yaklaşımlarda bulunuyorum. ama bu ortak alan kullanımında saygısız davranan insanlara karşı bir his. 







aşağıdaki fotolar ise aynı günün devamında yaptığımız piknikten. piknikte bize çok güzel ve farklı, bizimle oyun oynayan bir kelebek eşlik etti. barış'tan bir foto çalarsam buraya eklerim.




15 nisan'da o kadar güneşe maruz kalmışım ki akşam yatarken yüzüm yanıyor, elmacık kemiklerimin üzeri sızlıyordu :(

No comments: