Monday, April 30, 2007

kaçıp giden uçup giden

el ve ayak parmak uçlarından başlayıp saç köklerine kadar devam eden bir uyuşma hali. uyuşamamaktan kaynaklanan uyumsuzluk keşmekeşi. tüm bu uydurulanlar sadece kutsamak için bir harfi. gözlüklü keçi. yazınsalın kuralı; 4 sahifeden 365.000 kelime. başlarsa bitmiyor, bitmeden başlayamıyor. sıkışık bir düzenden kaos isimleniyor. sonun başlangıcı için tek sıra gerekiyor. her im bir şifre karanlığın içinde. aydınlık sadece gece ile eşleşip süregeliyor.

güneş banyosu

eğer dün orada olmasaydım, çok üzülecektim.

Sunday, April 29, 2007

söz&müzik

hani erken inerdi karanlık, hani yağmur yağardı inceden, hani okuldan, işten dönerken ışıklar yanardı evlerde, hani ay herkese gülümserken, mevsimler kimseyi dinlemezken, hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, hani herkes arkadaş, hani oyunlar sürerken, hani çerçeveler boş, hani körkütük sarhoş gençliğimizden, hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken, eskidendi, eskidendi, çok eskiden, şimdi ay usul, yıldızlar eski, hatıralar gökyüzü gibi, gitmiyor üzerimizden, geçen geçti, geçen geçti, hadi geceyi söndür kalbim, şimdi uykusuzluk vakti, gençlik de geceler gibi eskidendi, hani herkes arkadaş, hani oyunlar sürerken, hani çerçeveler boş, hani körkütük sarhoş gençliğimizden, hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken, eskidendi, eskidendi, çok eskiden, hani herkes arkadaş, hani oyunlar sürerken, kimse bize ihanet etmemiş, biz kimseyi aldatmamışken, hani biz kimseye küsmemiş, hani hiç kimse ölmemişken, eskidendi, eskidendi...

Saturday, April 28, 2007

yoğun ve ağır cumartesi

ferzan'ı ve insanlarını seviyorum. insanlarının kusursuz olmamalarını, güçlü olmalarını, zayıf yanlarını. erkek ya da kadın değil de insan olmalarını. her zaman başıma gelebilecek korktuğum yegane şeyi anlatıyordu ferzan. olağanüstü bir film değildi ama ne de olsa ferzan, her zaman ferzan'dır. diğer filme gelince; bir yol filmi. tıpkı transamerica gibi. zaten yol filmlerinin mantığı aynıdır. yol, karakterlerin kendini keşfettiği, diğer karakterler ile ilişkilerini gözden geçirdiği mekandır ve yolun sonunda her şey iyi ya da kötü nihayete erer. iki filmin o kadar çok ortak noktası vardı ki. bugün bana iyi geldi. ılık hava, istiklal, yalnızlık, filmler, yol... uzun zamandan sonra ilk kez eskisi gibi tek başıma sinemaya gittim, uzun zamandan sonra ilk kez eskisi gibi iyi filmler izledim... iyi geldi iyi :)üstteki yazı, "ağır ve yoğun cumartesi" adlı postumun neredeyse aynısı. çünkü yine, bu postun öncesinde yaşananlar bana ağır geldi. tıpkı "ağır ve yoğun cumartesi" postundan önce yaşananlar gibi.

sanırım bir film bana; çok iyi bildiğim bir şeyi, tam benim hissettiğim gibi anlatıyorsa ya da çok iyi bildiğim bir şeye bambaşka bir bakış açısı katıyorsa ya da benim hiç bilmediğim bir şeyi anlatıyorsa; bir yerlerde takılıp kalıyorum.

p.ar.a.doks

hiç bu kadar iyi olmamıştı, hiç bu kadar dibe vurmamıştı.
en sevdiğin ve en nefret ettiğin şey, aynı.
son bulmasını ve başlamasını istiyorsun.
özgürlük ve tutsaklık aynı anda seni sarıyor.
insanlar ne onunla yapabiliyorlar, ne de onsuz.
başkalarının acılarını yaşamak yorucu, daha kendininkileri tanımadan.
beş para etmez bir sürü insan.

Friday, April 27, 2007

kopyalama

düşünsenize sizden bir tane daha var. sizi zorluyor. ne yapacağını, bir sonraki hamlesini biliyorsunuz ama buna engel olamıyorsunuz. bilim kurgu filmlerindeki gibi sizden bir tane daha kopyalamışlar. kendinizle baş etmek zorundasınız (ki kendimi düşününce işin içinden hiçbir zaman çıkamadığımı biliyorum) sonra birden fark ediyorsunuz ki bu durum çok sıkıcı. niye baş etmeniz gerektiğini düşünüyorsunuz. yanıt bulamıyorsunuz. her şey bu kadar güzelken yola devam etmeniz gerektiğine karar veriyorsunuz.

Thursday, April 26, 2007

seviyorum bu hatunu ben

ben bugün

masa tenisi öğrenmeye çalıştım, herkes bana güldü :)
yazacak milyon tane şey var ama yazasım yok :(
acaba birileri kahve falıma bakar mı :?
o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz :!

su boş, hava derin.
küçücük bir yalan, kocaman bir neden.
uzaktayım, sıcak bir yerlerde.
kalabalıklar içindeyim.
bir gitar sesi, herkesin mırıldandığı bir şarkı.
hareketli bir melodi ama buruk.
herkesin bildiği...

gökyüzüne bu kadar yakınken, mesafeyi korumak istiyorum.

Tuesday, April 24, 2007

rahat battı

bakalım ne olacak bu sefer? en başından dedik ya deneye yanıla...

farkına varmak

dost dost diye nicelerine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır, beyhude dolandım boşa yoruldum. nice güzellere bağlandım kaldım, ne bir vefa gördüm ne fayda buldum, her türlü isteğimi topraktan aldım. koyun verdi kuzu verdi süt verdi, yemek verdi ekmek verdi et verdi, kazma ile döğmeyince kit verdi. adem'den bu deme neslim getirdi, bana türlü türlü meyve yetirdi, her gün beni tepesinde götürdü. karnını yardım kazma ile bel ile, yüzün yırttım tırnak ile el ile, yine beni karşıladı gül ile. işkence yaptıkça bana gülerdi, bunda yalan yoktur herkes de gördü, bir çekirdek verdim dört bostan verdi. havaya bakarsam hava alırım, toprağa bakarsam dua alırım, topraktan ayrılsam nerde kalırım. dileğin var ise allah'tan, almak için uzak gitme topraktan, cömertlik toprağa verilmiş hak'tan. hakikat ararsan açık bir nokta, allah kula yakın kul allah'a, hak'kın hazinesi gizli toprakta. bütün kusurlarımı toprak gizliyor, merhem çalıp yaralarımı düzlüyor, kolun açmış yollarımı gözlüyor. her kim olursa bu sırra mazhar, dünyaya bırakır ölmez bir eser, gün gelir veysel'i bağrına basar.

3 yüz altmış 1+1

unutmuşum sokakların ne kadar güzel koktuğunu.
akasya, limon çiçeği ve yasemen bulutlarını.
minicik bir bebişi koynuma almayı.
güneşin, gözümün içine gire gire batmasını.
sıkboğaz edilmemeyi.
tanımadığım gençlere el sallamayı.
havanın ılıklığını.
uluorta, amaçsızca dolaşmayı.
eski türk filmlerini izlemeyi.

Friday, April 20, 2007

git

bir teknenin güvertesinden ayaklarımı sallayasım var.
güneşin tenimi yakmasını, rüzgarın ise okşamasını istiyorum.
tuzlu damlacıkları hissetmek istiyorum.
günlerce suyun üzerinde kalmak; ıssız, sessiz yerlere gitmek istiyorum.
her şeyi olduğu gibi bırakıp gitsem, ne iyi olur.

Thursday, April 19, 2007

hakikaten bu ne saçmalık böyle yaaa

başka saçmalıklar da var bu aralar yaşanan ama bunun gibisi ancak komik olabiliyor. doğal ve kendinden olan her şeyi çok sevmeme rağmen; bu ülke, bu insanlar, bu dünya ve tüm bu düzen ile ilgili sorunlarım var. canımı sıkmakla kalmıyor, daha fazlasını yapıyor.

Tuesday, April 17, 2007

kızlaaaar

evrimcim; bu fotoğrafı senin bana yolladığın
doğum günü mesajındaki tespitinin, hepimiz
için geçerli olduğunu göstermek için ekledim bloga.

pazar balığı

çok gülmek iyi bir şey. özellikle de yanınızda gülen, güldüren birileri varsa. evrim kızımız kaçmış gelmiş haftasonu için taa van'dan. açıkçası cuma gecesi çok ilgilenemedim onunla. bir gece önce uyumamıştım ve yine deliler gibi gülmüş, söylemiş, eğlenmiştim. cuma pelin'in doğumgünüydü ve ajansta bahara merhaba partisi vardı. (mangalda sucuk ve şarap) dolayısıyla ben yorgun düşmüştüm. tabi yine de uyumamak için enerjimi sonuna kadar kullandım. cumartesi uyuyarak geçti. akşamına kaan&olcaylar'daydık. umut buradaymış. sonra müge ve arkadaşları geldiler. eğlendik tabi ama asıl gün pazardı. yine uyumanın dibine vurdum. bella ile rakılarımızı alıp tuttuk arkadaşların evinin yolunu. kuzen umut denizci ya az biraz urla civarından, tüm sofrayı kendisi donattı. e bize de yiyip içip gülmesi kaldı.

aşk günü

benim bütün rüyalarım seninle
her sabah uyanırsın benimle
sen beni hatırlarsın şarkılar yazardı dersin
seneler sonra yine
benim bütün rüyalarım seninle
her sabah uyanırsın benimle
sen beni hatırlarsın şarkılar yazardı dersin
aklında öyle kalsın

sevenin yolu açık olsun sevgilim
biz aşkı aşktan daha çok sevdik sevgilim
ben ne sahiller dolaştım
denizler fırtınalarda
ve bir sahile ulaştım
kimse yok benden başka

benim bütün dualarım seninle
ah unutmak ne yalan kelime
sen beni hatırlarsın şarkılar yazardı dersin (bir gitar sesi duyarsın)
aklında öyle kalsın (seneler sonra yine)

historia de un amor

ya no estas a mi lado corazón
en el alma solo tengo soledad
y si ya no puedo verte,
porque dios me hizo quererte
para hacerme sufrir mas.
siempre fuiste la razon de mi existir,
adorarte para mi fue religion
y en tus besos yo encontraba
el calor que me brindaba,
el amor y la pasión.
es la historia de un amor
como no hay otro igual
que me hizo comprender
todo el bien todo el mal
que le dio luz a mi vida,
apagandola después.
ay que vida tan oscura corazón,
sin tu amor no vivire.

Monday, April 16, 2007

Saturday, April 14, 2007

son sözü söylemek?

- azıcık aşım, kaygısız başım.
- yanıtsız sorular günü...

bu aralar en çok söylediklerim; bu ne be? o ne be?
hani küçükken yaşamı tanımak için sorarsın ya...
(size vurgusunu da yapmak isterdim :(

Friday, April 13, 2007

serbest radikaller

m x (eta) + (orfoz) = metamorfoz

iyon alışı - iyon verişi

vitality -> vitalic -> italic -> kalkolitik -> katalitik -> katalizör -> vizör -> tümör -> kör ...

apne: ne abuk bir kelime...

yine sabah...

1. kalbim ve beynim kurşun gibi ağır.
2. ilgimi çekmeyen şeyleri anlamaya çalışmıyorum.
3. imam detone değil galiba, sadece biraz yorum katıyor ezana.
4. zihnimdeki birkaç konu etrafında, uçuşan kelebekler gibi fikirler. sabitleyemiyorum.
5. uykusuz her gece (hasta olmadığım sürece kötü ya da iyi olması fark etmez) benim için hep verimlidir.

bir de cahit sıtkı'dan bir şiir var lulu'nun defterinde...

Wednesday, April 11, 2007

çok seviyorum annemi

insan annesi ile konuşunca nasıl bir rahatlıyor, nasıl bir güven duygusuna kapılıyor anlatamam. varsa bir derdin anlat annene, paylaş sorununu. seni en iyi o tanıyor, en iyi de o anlıyor. ne derler bilirsiniz; yukarıdaki başımızdan eksik etmesin şu anneleri :) başlıkla ilgili olarak, bu sevgi bazen beni korkutmuyor değil.

Tuesday, April 10, 2007

yazmak çizmek

eskiden çok film izlerdim. belki okulun verdiği etki ile. şimdi soğudum değil ama uzaklaştım sinemadan. belki yapmak istediğim pek çok şeyin içinden onu seçmememden kaynaklanıyor. ama onu seçseydim, diğerlerine karşı da aynı uzaklığı yaşardım. biliyorum kendimi. bir rahatsızlık vermiyor bu bana. çünkü her çeşit anlatıya, anlatı yoluna ve onların nasıl anlatıldığına karşı özel bir zaafım var. o kadar çok görüntü parçacıkları ile ilgilenmişim ki sözcükleri bir kutuya koymuşum. tozlanmışlar. şimdi bana yabancılar. kafamdaki görüntücükleri nasıl bir araya getireceğimi bilmiyorum. çünkü çok akışkanlar. sözcüklere döküldüğünde zaten farklılaşıyorlar. bir film şeridine döksem onları, yine de olmaz. zaten bunu yapabilseydim bambaşka bir yaşamım olurdu. hala film seçiyorum ve hala film seçmiyorum. bu olasılığı yakalamak güzel. romanlarım, öykülerim, anılarım, günlüklerim, şiirlerim, karalamalarım... hepsi başkası tarafından yazılmış ama bana ait olanlar... acaba ne zaman hepsini bir araya toplayabileceğim :(

Monday, April 09, 2007

and the wind...

after all the jacks are in their boxes and the clowns have all gone to bed you can hear happiness staggering on down the street footsteps dressed in red and the wind whispers mary a broom is drearily sweeping up the broken pieces of yesterdays life somewhere a queen is weeping somewhere a king has no wife and the wind, it cries mary the traffic lights, they turn, uh, blue tomorrow and shine their emptiness down on my bed the tiny island sags down stream 'cause the life that lived is, is dead and the wind screams mary uh-will the wind ever remember the names it has blow in the past? and with this crutch, its old age, and its wisdom it whispers no, this will be the last and the wind cries Mary

neden olmasın?

insanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.

demiş özdemir asaf

burak'ın blogunda okudum, neden olmasın?

Saturday, April 07, 2007

houses of the holy

sanırım en sevdiğim albümleri. en dibe batırıp en tepeye çıkaran. bende yeri apayrı olan. deli gibi dans ettirip manyak gibi içiren. hep çok özel birkaç kişi ile özdeşleşmiş olan. hepsini yaptıran işte bu albüm.

tereddüt

işte göründü yine ürkek ve dalgın âşık kendi yangınından kaçak mendilini yakıyor bak tereddütle seviyor gözleri yaz gecesi saçlarında yıldızlar yorgun ve mahcup sesiyle diyecek çok sözü varken tereddütle susuyor hayallerinde vardı böylesi bir sevdaydı öyleyse şimdi gönlü niye böyle karışıyor bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında ya özgür, ya tutsak ve sarhoş bir sevdanın peşinde zaman duruyor işte o an bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında ya da korkularına mağlup kırk küsur yaşında hayat dokunuyor yüzüne gecikmiş bir keder gölgesiyle

Friday, April 06, 2007

l’auberge espagnole paris je t'aime

"uzun zaman sonra ilk kez dışarılarda bir yerde yazıyorum. 2002 ingiltere ya da 2003 staj yazıydı. yine tam olarak aynı noktada oturmuştum. sıcak bir yaz günüydü. sokağın karmaşası açık pencerelerden oturduğum bekleme salonuna kadar geliyordu, içeriden ise ispanyolca konuşmalar. şimdi bir ezan sesi duyuyorum fazladan, içeride fransızca sözcükler. mermer merdivenler aynı. acaba bu geçen 4-5 yıl içinde ne kadar yıprandılar? nelere tanıklık ettiler?"
dün, sinemaya gittim. önce sedef ile kendimize izmir için otobüs bileti aldık. sonra helvetia'ya gittik, semizotu ile pilav yedik. sonra ben filmimi izledim. çıktığımda kendimi kitapçıda buldum. bu seferki sonuç; "sylvia plath'in günceleri". elimdeki kitabı bitirmeyi şimdi daha çok istiyorum :)

Thursday, April 05, 2007

sevdiğin birinin nefesini yakınında hissetmek gibisi yok :)

yine

iyiyim, garip bir şekilde hem de. yağmur iyi geldi. havanın ılıklığı da. dün yürümek de. böyle bir ay yağsa sesimi çıkarmam sanırım. bu akşam gidip bir film izlemeye karar verdim. bella'ya şöyle diyordum evvelsi gece gözyaşları içinde. "beni bir adaya bıraksınlar. kalayım bir ay. oturayım kumsalda. düşüneyim, düşüneyim. denizi, ufku, gökyüzünü, yıldızları izleyeyim." sanırım iyiyken çok iyi olmak, kötüyken çok kötü olmak ve bu gelgitler ile yaşamak yorucu, zorlayıcı. ama şikayetçi değilim. sanırım daha hissederek yaşıyorsun. bu sabah otobüste gelirken kendimi şunu düşünürken yakaladım. "her şeyi yapabilecek cesarete ve enerjiye sahibim" bilmiyorum belki de değilimdir ama öyle hissediyorum. başkalarından besleniyorum. rüyalarımdan ve hayallerimden besleniyorum. bunu yeni fark ediyorum, doğrusu bilincine varıyorum. rüyamda bir erkek çocuğu ile konuşuyordum. 3-4 yaşındaydı. elleri çok güzeldi. tombik tombik. tatlı tatlı konuştu benimle. neler anlattı hatırlamıyorum. sonra aklıma hayallerimin çalınma düşüncesi yerleşti. bir de şarkının biri... severdim o şarkıyı, hala da severim. nereden bulsam da dinlesem. ortaokuldaydım galiba o şarkı varken. en iyisi radyo açmak bu aralar. bu temiz kalple (ya da "aptala malum olur" mu demeliyim) kesin bir yerlerde rastlarım kendisine.

Wednesday, April 04, 2007

farkındayım

ne yapsan olmuyor gözüm terk etmiyor bizi hüzün bir macera yaşamak dediğin küçük zamanlar harmanı sevildiğin üzüldüğün hatırlamaktan ibaret hatıralar nihayet tesellisi çok zor sözün ne gemiler yaktım o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım bu kızı yeniden büyütmeliyim kor ateşlerde yürütmeliyim değirmenlerde öğütmeliyim farkındayım kazanmalı kaybetmeliyim aşk uğruna harp etmeliyim kendini seçemiyorsun bırakıp kaçamıyorsun yazmadığın bir hikayede uzun ya da kısa vadede az biraz keşfediyorsun öteki olabilmeyi yerine koyabilmeyi geride durabilmeyi öğreniyorsun

Tuesday, April 03, 2007

püf püf çiççek

şimdi şu üstte gördükleriniz var ya, onlar karahindiba. ben pek severim. toplayıp toplayıp püflerim. akşam canım çok sıkkındı. gece uyumamı engelleyecek kadar. dün işten çıkınca akmerkez'e uğramam gerekti. ben de her zamanki gibi oradan çıkınca eve kadar kendi kendime konuşarak yürüdüm. yolun başında bir tane karahindiba da buldum. manzaraya gelince ay'a ve boğaz'a tüm derdimi anlattım. sonra da hindibamı püfledim gecenin karanlığına. sıkıntım bitmedi ama en azından bir nebze de olsa ferahladım. iyi ki karahindibalar var.

Monday, April 02, 2007

özlediiim demiş miydim?

kızlarla tatil yapmayı,
ecelerde yaptığımız partileri,
özgür ile sarılışmayı,
açıkhavada yapılan tüm konserleri,
bizimkilerle sokaklarda sürtmeyi...

bir daha olmayacak...

çünkü bu defa kendime söz veriyorum.

toplama

öncelikle selj'in gözünden nükleer karşıtı eylem ve bu eylemin nedenleri...
ardından tekrar selj ve bir klip... tam yazıyı okumuştum. üzerine düşünüyordum. iki saniye sonra bu klibi gördüm. gördüğümü beğendim. siz de görün dedim.
klibe buradan link verince sorun olduğunu fark ettim. üşenmeyim derim, youtube'dan cem özkan-dön bana'yı aratın.
yapım şirketi: atlantik film
yönetmen: fatih kızılgök
görüntü yönetmeni: emre tanyıldız

Sunday, April 01, 2007

6l.u7.6t.a1.

gitsin bitsin istiyorum.
sıkıldım aynı şarkıyı dinlemekten.
korkuyorum gerçek olmasından.
istesem de istemesem de müzik devam ediyor.
kulaklarımda çınlıyor.
o şarkının benim için çalmasını isterdim.

sonunda hayal kırıklığı olsa bile...

özledim çok :(