Saturday, March 31, 2007
cumartesi
Friday, March 30, 2007
Thursday, March 29, 2007
Wednesday, March 28, 2007
var ya...
dün akşam milli maçı izledik onurlar'da. uzun zamandır maç izlememiştim. iyi geldi bana. ama arda'yı da özletti. büyüdü sıpa. çok özledim çok; hem onu, hem spor programı izlemeyi...
püüüfffff
Tuesday, March 27, 2007
şöyle oluyor
Monday, March 26, 2007
8365942
amelie screencaps... istediğim sahne yok ama yine de sevdiğim birkaç şey var. başlığa dikkat 1 ve 7 içinde gizli...
benim: bana ait
günlük burç yorumuma gelince; işte bu komik blogtan. hep beni gülümsetiyor. "zıp zıp" dediğine göre kesin beni tanıyor :)
koç burcu
fazlaca aktif olacağınız, zıp zıp zıplayacağınız bir gündesiniz, hayret. çarpım tablosunda çalışmalar yapacaksınız ama, diğer günlerdeki gibi olmayacak. ne olacağını biz de bilemeyiz tabi, ama çok eğlenecekseniz. diğer sayılarla oyunlar oynamayı ihmal etmeyeceksiniz. komik olacaksınız, yüzünüzdeki salak gülümsemeyi kaybetmeyeceksiniz.
evet o salak beniiim :)
bir de benim için link'teki şarkıyı dinlesenizeee...
başlığa tezat, odeo'ya inat; toplama post oldu bu yavvv...
Thursday, March 22, 2007
emirgan'a yürürken
küfür-baz istasyonu
an
yazı yazmak istiyorum, sayfalarca anlatmak istiyorum.
gördüklerimi, duyduklarımı, hissettiklerimi…
rüzgarın tenimi okşamasını, beni özgür yapmasını…
martı olmayı özlemeyi…
düşünceler tıpkı azgın bir nehir gibi akıyorlar zihnimden.
gözlerime bakarsanız, görürsünüz suların çağlamasını.
nefesimi duyarsınız, fark edersiniz ne kadar yoğun hissettiğimi.
günler geceleri, geceler günleri kovalıyor.
birileri, bir yerlerde hasret çekmeyi bile özlüyor.
her şeyi bilmek yetmiyor.
bildiğini söyleyemiyor, söylediğinden emin olamıyor.
onun için yaşanacak hayal kırıklıkları var daha, söylenecek sözleri, gerçekleşecek anıları.
bir bir dönüyor akrep ve yelkovan, tek tek sönüyor dakikalar, saniyeler, anlar, şimdiler.
yazı
Nisan 1…
söz uçar
sıkıldığında yaz.
anlatılanları yaz.
abartmak istediğinde yaz.
paylaşmak istiyorsan yaz.
izlenimlerini yaz.
yeni bir şey yarattıysan yaz.
derdin varsa yaz.
duyduklarını yaz.
yalan söylemek istediğinde yaz.
mutlu olunca yaz.
çağrışımlarını yaz.
palavra sıkmak istediğinde yaz.
kaçmak istiyorsan yaz.
gördüklerini yaz.
varolanı yok edeceksen yaz.
düşüncelerini yaz.
olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatırken yaz.
yazı kalır
bir kız varmış. küçükmüş. kendini büyük sanmış. herkese tepeden bakmış. bilmişlik taslamış. samimi davranmayı hiç öğrenememiş. ahkam kesip ortalarda dolanmış. acaba bir gün tüm bunlardan pişman olacak mı?
bir çocuk varmış. kendinden önce sevdiğini düşünen. sevdiği yanında olmasa bile yanındaymış hatta beyninin içindeymişcesine yaşayan. sevmekten öte tapınan. acaba bu çocuk bir gün hayal kırıklığına uğrar mı?
bir kız varmış. kendi yaşamının neresinde olduğunu kestiremeyen herkes gibi. ama halinden anlamsızca bir memnuniyet içinde olan. acaba o kız bir gün yeni şeyler arayacak mı?
bir çocuk varmış. hep daha çok insanla tanışıp iletişim kurmak isteyen ancak ne istediğinden çok da emin olmadığı için ilişkilerini bir şekilde yok eden. acaba o çocuk bir gün büyüyecek mi?
bir kız varmış. hayatındaki her şeyi yoluna koymuş. artık yaşamdan çok klasik şeyler bekliyormuş. hayatına girecek ilgili bir eş, işinde uzun ve başarılı bir kariyer, yapılacak tatiller vs. gibi. acaba bu kız bir gün tüm bu istekleri ile çelişecek mi?
bir çocuk varmış. zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş. o yüzden zorlandığı anlarda bu kadar saçma davranmış çevresine. iyiymiş özünde değişmek de istermiş aslında. acaba o çocuk bunu başarıp istediği yaşamı elde edebilecek mi?
bir kız varmış. dışarıdan bakılınca doğuştan şanslıymış. o da kendini şanslı sayarmış. aslında gerçekten şanslıymış. acaba bu kız bir gün uyanıp her şeyin bir yalan olduğunu anlayacak mı?
bir çocuk varmış. yaşamı bir sahnede yaşarmış. ama bütün büyük roller kapılmış. o da enerjisinin son zerresine kadar elinden geleni yaptığı için fark edilirmiş ama kaale alınmazmış. bu çocuk bir gün durup tüm bunların farkına varacak mı?
bir kız varmış. hep yurtdışında yaşamak istermiş. ama hayatının önemli kısmı çocuklar olmuş. acaba o kız gidebilecek mi yurtdışına?
bir çocuk varmış. pizza dağıtıcılığı yapmaya başlamış. aslında geceleri gezmeyi severmiş. motorla pizza dağıtma işini de gecelere kaydırmış. acaba artık gezmiyor mu o çocuk geceleri?
bir kız varmış. savunma mekanizmaları yaratmış. kendini bir şey sanmış. hep zorlamış hep zorlamış. yaşamını zindana çevirmiş. değişmesi de imkansızmış. çünkü o sadece bundan ibaretmiş. acaba o kız bir gün sevip de üzdüklerinden özür dileyecek mi?
bir çocuk varmış. hep farklı şeyler yaşamak istermiş. yaşarmış da, ama bu yaşadıkları ona yetmezmiş. acaba o çocuk istediğini bulabilecek mi?
bir kız varmış. iyi ya da kötü tüm duygularına yenik düşermiş. bu onu yorarmış ama o farkına varmazmış. yaşamın karmaşasına kapılmış sürüklenmekteymiş. ne istediğini bilmesi bu karmaşayı sonlandırmaz aksine körüklermiş. bu kız durmayı bilecek mi?
bu yazı bir yansıma ve yanılsamadan ibarettir. serbest çağrışım tekniği kullanılmıştır. yazıda 7 kız 7 erkek 14 ayrı kişi kullanılmıştır. bu 14 ayrı kişi aslında 1 kız 1 erkek olarak toplam 2 kişiden ibarettir. sonuç olarak yazıda geçen tek 1 kişi vardır. o da benim.
Wednesday, March 21, 2007
döngü
Tuesday, March 20, 2007
babama
dilin yok gözünde hüzün, yordum yoruldun mu?
yürü yürü boğaz boşmuş, sana hayat buymuş.
new york'a gittiysem n'olmuş,
babamı üzdüysem n'olmuş,
gencim bir yarınım kalmış.
ayarımı kimler bozmuş,
sesimi çok fazla açmış,
kulaklarım sağır olmuş.
babama n'olmuş? n'olmuş?
geceyarısı uyanmıştın, yağmuru duydun mu?
bir sigara yakmıştın, su içip uyudun mu?
dediler: kızına düşkün, çocuk ruhlu erişkin.
"gittim yollarda kayboldum baba,
girdim bir şarkı doldurdum sana.
kime yazdın diye sordular,
dedim: babama."
Monday, March 19, 2007
yaşıyorum
cumartesi şahikadaydık ama nasıl şahikadaydık? (nasıl biz'e vurgu yapıyor burada) yok yoktu. üşenmeyeceğim ve sayacağım. evrim, bella, haticeanne ve oğlu olcay, güzinanne ve kızı yani küçük kardeş zuzu, sema, ümit, moris, nazlı ve ben. bir ara ümit'in iki arkadaşı vardı. sonra bir reggae bara gittik. gecenin sonunda başbaşa kaldık. bella, olcay, evrim ve ben. 4'te ayrılırken yorulmuştum. ama o son birkaç saat içinde konuştuğumuz her ana değerdi, çok yorucu olsa bile.
sonrasında pazar geldi. anneler, olcay, evrim, bella, zuzu ve benden başka bu defa kaan, onur ve mert de vardı. izmirde olsaydım da bu takımı toparlamak zor olurdu ama yine de hemen herkes eminim benim hissettiklerimi hissetti. ne hissettim? onlardan ayrılıp geri dönerken içim burkuldu. güzinanne ve haticeanne; hayatımdaki iki önemli erkeğin anneleri; bu kadar zaman sonra ilk defa resmen tanıştılar. hep birbirine benzettiğim iki kadın, tıpkı oğulları gibi. aile saadeti yaşadık işin özü. kaan ve olcay'ın kolunda, bella ile birlikte o yokuşu çıkarken ne hissettim bilemiyorum. anlatamıyorum. büyümek zor geliyor. 99'a dönmek istiyorum. her şeyi aynı şekilde tekrar en baştan yaşayabilirim. anneler rakı sofrasında paşalarla otururken bir an "2000 miydi 2001 miydi kaan seninle tanıştığımızda" dedim? güzinanne'ye sordu. tereddütsüz "2000" dedi. o daha iyi biliyor bizden. işte böyle anneler bu anneler. onur, kaan ve olcay'ın çocukken yaptıkları serseriliklere güldük, zuzu'nun büyümesine şaşırdık, annelerin yemekleri ile doyduk. ne yapacağımızı şaşırdık, küçük çocuklar gibi şımardık.
bütün gece sarılıştık, koklaştık, öpüştük. ama geçti, gitti ve bitti :(
annemle konuştum öğlen. dönmüş ve yunanistan'a yerleşme kararı almış. (tabi ki espri ile karışık söyledi ama istek kısmı değil, ihtimalin azlığı işi espriye dönüştürüyor) "memlekete geri dönüyorsun demek dedim" de, galiba gerçekten istiyor. toprak çekiyor olabilir tıpkı bana olduğu gibi. sadece anlatılan ama beyinlerimize kazınmış toprak. hayvanlarımızın otladığı, ekinimizin yeşerdiği, arılarımızın bal topladığı topraklar.
Sunday, March 18, 2007
faşizm...
Friday, March 16, 2007
son durum
bu arada ben hastayım. kimse inanmıyor ama sanırım mutfağı temizlediğim gece üşüttüm. sabah sabah gözümü açtığımda mutfakta bir böcekle karşılaşmak hiç de hoş değildi. eve not astım kimse bankoya yaklaşmasın tüm gün diye. akşam da her yeri kloraklı (klorak, çamaşır suyu demek) sular ile temizledim. sanırım su ile fazla oynadım. işte bu yüzden hasta olmuş olabilirim. klorağın kokusu ise ertesi akşama kadar elimden gitmedi. ıyyy...
peki ben niye anlattım tüm bunları? çünkü hasta olunca özel bir ilgi gösterilirdi bana küçükken. (çoğu çocuğa yapıldığı gibi)
1. calcium sandoz içerdim. yine içtim hatta suda erimesini izleyerek eğlendim.
2. dün bella bana muz verdi ama anamur muzu. bu da benim küçüklüğümden güzel bir anı.
3.berna da sabah sabah çokomel verdi bana. hani şu renkli kağıdını tırnağımızla düzelttiğimiz şey. gerçi üzerinde yeni nesil winnie var ama sorun değil.
işte ben de tüm bunlardan dolayı mutlu oldum.
şarkı
aşk vedalardan çok hoşlanır
ders almaz, utanmaz üstelik
...
aşk heyecandan çok hoşlanır
yerinde durmaz, kıpır kıpırdır üstelik
karışmazsan, yalnız kalır bu sefer
platonik deriz biz ona, hiç sevmez üstelik
ondan bir haber gelince, yüreğinde fırtınalar
kopar kopar, kopar kopar üstelik
zevkten dört köşe olur...
aşk sevişmekten çok hoşlanır
heyecanlanır, yorulmaz üstelik
...
aşk pasifloradan çok hoşlanır
uyutmaz, uyuyamaz hiç üstelik
5 duyu
Thursday, March 15, 2007
love bug & dreamer
serbest çağrışımlı, içten çökertmeli, duygu seli hali.
hemen deneyin
Wednesday, March 14, 2007
trafik lambası
diğerlerinin çoğu sarı ışıkta.
kırmızı ışık az var etrafımda.
kimisi ise hasarlı bir üçlü.
her üç ışığı da yanıp sönüyor.
ne zaman ne yapacağı belli olmuyor.
zaten onlar ciddi kazalara neden oluyor.
yoksa rengini bilen niye kaza yapsın.
aslında o da mümkün.
ben yeşil, o kırmızı, sen sarı iken...
herhangi bir kazanın olmaması mucize.
aslında benim de kırmızı noktalarım var.
az görünüyorlar ama varlar.
sarı ışık olunca insan kendi sarılığını fark etmiyor.
genelde çevreden algılanıyor sarı ışık yanıkken.
tıpkı birer filtre gibiyiz.
normal ya da anormal olan bu.
çünkü hangisinin gerçek normal ya da anormal olduğu asla bilinmeyecek.
Monday, March 12, 2007
fotoğraf zamanı imiş
Friday, March 09, 2007
emesen 2
Wednesday, March 07, 2007
beklemede "idi"
peki sanırım karıştırdım. baştan alıyorum:
çevrede pek çok bilinmeyen sır var yaşama dair. yaşamımın sonuna kadar ben bunlardan sadece birini fark edeceğim ve o benim sırrım olacak. başkasının değil. kimisi deli gibi bu sırrı arayacak yaşamı boyunca, kimisinin ise hiç ummadığı bir anda karşısına çıkacak sır dediğimiz şu garip bilinç hali. belki de hepimiz aynı şeyi bulacağız ama farklı şeyleri bulduğumuzu sanacağız.
sonuç olarak; belki de hiç bir halt yok bulacağımız.
ne demişler (aslında bilmiyorum nasıl denildiğini); görmesini bilene ve bilumum alternatifleri... duymasını, yaşamasını, söylemesini... vs...vs... bilene işte.
sır sır deyip durdum ya, çok basit şeylerden bahsediyorum aslında. mesela tencerede yağın içinde kızaran şehriyelerin birbirine yakınlaşması gibi. yaniii...
fotoğraf için selj'e teşekkürler...
unutmuşum
bir başka rüyam ise bu geceye dair; sınıftayım, yüksek pencereli eski bir bina. masada ünlü bir yabancı rock yıldızı oturuyor, bir şeylere hazırlık yapıyor. bizi yazılı yapacakmış. masanın üstünde dev bir müzik sistemi var, sınav yaklaşınca onu son ses açıyor. sonra yan sınıflardan şikayet geliyor. adam da; asıl bizden sorumlu olan öğretmen onu bu konuda uyarınca kızıyor. bu arada ben de sınava penguen'den sorumlu olarak sadece derginin 5. sayfasını çalışmışım, insanlar "orta sayfada bir minik ek daha vardı, asıl onu çalışacaktın" diye beni çileden çıkarıyorlar. neyse sonra nasıl oldu anlamadım; rüyanın, bana sabah sabah şarkı dinlettiren kısmına geçiverdim. tek söylenecek şey ticari bir taksideydim ve kaçıp kovalama sahneleri başlamıştı bile.
Tuesday, March 06, 2007
çok kopyacı oldum ben :(
Monday, March 05, 2007
eğer...
minik
istanbul daha da küçük,
ama istediğim kadar değil.
dünya büyük,
istanbul daha da büyük,
tam da istediğim kadar.
dünya üzerinde birilerine,
istanbul'da tanıdığına,
rastlamak çok olası.
benim gördüğüm bir sürü insan
tanıdık tanımadık,
beni gören daha da çok insan
tanımadık tanıdık,
uzaya mı gitsem ne...
dedi:
erkekler içerler ve içlerine atarlarmış.
bu da genelgeçer tespitlerden biri olsa gerek.
Sunday, March 04, 2007
yeni bir şey öğrendim: stencil
ek-1: wiki'den de öğrenin istedim...
ek-2: ben öğrendim siz de başka şeyler öğrenin istedim.
street poster art, sticker art, graffiti tekrardan ve çeşitleri...
ek-3: bir de eski bir iki haberi buraya eklemeden edemedim.
gerilla dediğin böyle olur.
ek-4: cep telefonum ile logos'un duvarında da yakalamıştım bir tane; onu da bulursunuz burada, yakında... işte hemen altta...ek-5: graffitecture' ı da duyun istedim. ek-6: bu da var, bu da var... tubeartbitti galiba şimdilik...
pazarın durgunluğu
dün gece yine yeni insanlar vardı. ama gecenin 2'sinde afm'nin karşısından geçerken ben yanımdakilere rağmen yalnızdım. neyse ki ben kendimle olmayı seviyorum ve henüz bu durumdan sıkılmadım.
sonuç olarak; pazarın durgunluğu ve kulağıma mırıldanan şarkılar bana iyi geldi. bugün dinlenen tüm şarkıları sanki bir bütün olarak değil de her bir notayı ve sözcüğü ayrı bir şeymiş gibi algılıyorum. keren ann-by the cathedral
Friday, March 02, 2007
piknik günü
dün gece "sis ve gece"yi izledim. yani...
Thursday, March 01, 2007
durak
annesi burnunun dibinde bir sigara yaktı.
bunu yaşamaktan nefret ediyordu.
kendi sevgilisi de aynı şeyi yapardı.
cem ile 4 yıl önce tanışmışlardı.
1,5 yıl önce ayrılmışlardı.
fakat o cem'i unutamıyordu.
belki de unutmak istemiyordu.
düşünceler ile boğuşurken annesinin sesini ayrımsadı.
"ali, otobüs geldi."