az önce eve geldim. durakta beklerken annesinin çekiştirdiği şarkı söyleyen küçük bir kıza rastladım. gülümsedim. kırmızı uzun kuyruklu, beyaz ponponlu noel baba beresini düşürdü. farkettiğimde biraz uzaktaydılar. bereyi aldım, durakların sonunda onlara yetiştim ve bereyi teslim ettim. sonra ay vardı, akmerkezin orada farkettim kendisini. akmerkezin ışıkları yanında soluk kalıyordu. halbuki o ne kadar uzakta ve kendi enerjisi bile değil bize gelen. ve ay, etrafındaki ışık hüzmesi ile sanki uçuyordu ya da dünya daha hızlı dönüyordu. bu konuda net bir fikrim yok. ama zaten bu sabah alışveriş için dışarı çıktığımda da hava netti. tüm bebek koyu ve anadolu berrak idi. güneş deli gibi parlıyordu. soğuk, güneşli, pırıl bir gündü kısacası. sonrasında olcay var. oturduk mu konuşuyoruz kardeşim. hele bir de formumuzdaysak, oluyor bu iş. yaşananlar, deneyimler, hayatı öğrenirken aldığımız notlar, zihnimizin kıvrımlarına sıkışmış anekdotlar ve dahası... derin... çok derin
yaa bir şey daha! sanırım bu aralar hazır kış da gelmişken siyah göz kalemim ve kırmızı rujumla daha fazla muhatap olacaksınız. tabi bu durumla volver'ın hiç bir ilgisi yok desem? yer misiniz? sesinizi duyar gibiyim. ben de öyle düşünmüştüm zaten :)
yaaa bir şey daha: penelope'yi pek bir sevmesem de, nane koklayan fotosu masaüstüm oldu bile.
olcay bu da sana soru: "çentik???" adlı post'unda, soyut anlatım yapan şahıs ben miyim?
No comments:
Post a Comment