öncesi var ... parlak ışıklara o kadar alışmışım ki şimdi karanlıkta kendimi bulmakta zorlanıyorum. ama zamanla ruhum karanlığa da alışacak ... sonrası var
kapa tırnak
Sunday, December 30, 2007
tarih...
"...dünyanın neresinde, ne zaman doğmuşsak doğalım, annelerimiz, babalarımız, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiş giydiriyor. onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz.
tarih, giydiklerimizin bize giydirilenlerin, üstümüzdekileri yenileyip, değişmemiş sandığımız eskilerimizi sandıklardan çıkarıp tekrar giyinmemizin öyküsü.
örtünme tutkunluğumuzun telaşında kendimizi görmez, görmek istemez olduk. "biz" diye birbirinden farklı, birbirlerine zıt görüntülerimizi benimsedik. görüntülerimizle çarpıştık, görüntülerimizi savaştırdık.
soyunalım. soyunalım ki bizi giydirenlerle yüzleşelim, kendimizi görebilelim. tekrar giyineceksek, istediğimiz gibi giyinebilmemiz için gene de soyunmamız lazım."
gündüz vassaf - tarihi yargılıyorum
tarih, giydiklerimizin bize giydirilenlerin, üstümüzdekileri yenileyip, değişmemiş sandığımız eskilerimizi sandıklardan çıkarıp tekrar giyinmemizin öyküsü.
örtünme tutkunluğumuzun telaşında kendimizi görmez, görmek istemez olduk. "biz" diye birbirinden farklı, birbirlerine zıt görüntülerimizi benimsedik. görüntülerimizle çarpıştık, görüntülerimizi savaştırdık.
soyunalım. soyunalım ki bizi giydirenlerle yüzleşelim, kendimizi görebilelim. tekrar giyineceksek, istediğimiz gibi giyinebilmemiz için gene de soyunmamız lazım."
gündüz vassaf - tarihi yargılıyorum
Thursday, December 27, 2007
2007 = 3
bu gece masallara bulanmak istiyorum.
her istediğim olsun istiyorum.
avareliği seçiyorum. amaçlardan vazgeçiyorum.
günün düne ermesini diliyorum gecenin güne.
bulutların üzerinden izlemek istiyorum dünyayı.
uçmak, suyun altında saatlerce kalabilmek istiyorum.
zaman hızlı, her zamanki gibi acelesi var.
her istediğim olsun istiyorum.
avareliği seçiyorum. amaçlardan vazgeçiyorum.
günün düne ermesini diliyorum gecenin güne.
bulutların üzerinden izlemek istiyorum dünyayı.
uçmak, suyun altında saatlerce kalabilmek istiyorum.
zaman hızlı, her zamanki gibi acelesi var.
dün gece buradaydım.
Tuesday, December 25, 2007
Monday, December 24, 2007
güneşin yansıması
yine tersten başlayan bir serüven bu. ayın karanlık yüzünden kaçıp günbatımını takip eden güneşin izini süren bir anlatı. kendini kendine ait hissetmeyen ve hep arayan küçük bir kızın hikayesi. yaşadığı öylesine bir yabanilikki kendine bile uzak kaldığı anlarla dolu yaşamı. ne halt ettiğini sorup duruyor sürekli kendine. güneş ve aya geri dönersek; aslında tercihi hep aydan yana. karanlık yüzde kalmayı, ölümcül bir çöl gününde ayın getirdiği serinliği ve bilinmezliği seviyor. her zaman yaptığı gibi sözcüklerini bir kağıda kusmuş, şimdi onlarla hamur gibi oynuyor. sevmediği şekilleri bozup yeniden biçimlendiriyor anlamları ve akşamın bu saatine kadar ayna yüzü görmedi, merak ediyor neye benzediğini.
Monday, December 17, 2007
empati
sıkıldım hayal dünyasında yaşayanlardan. derecesi de önemli. ama kimin ne kadar yaşadığını bilemeyiz. ayrıca kişisine göre de değişir bunu hisettirmeme kapasitesi. sanırım iyi oyuncu olmak gerekiyor (bu noktada gözlerim parladı) buradan iyi oyunculara selam edip onları takdir ettiğimi belirtmek isterim ama gerçekten iyi olanlarına. iyi oyuncu olmayanlardan da sıkılmaya devam edeceğim. bana gelince; sanırım kendimden sıkılmaya devam edeceğim?
Wednesday, December 12, 2007
hey siz! tekrara düşmeyiniz :p
bir şarkının sözlerini arıyorum ama bulamıyorum. ezgiyi çok net hatırlıyorum ancak sözleri olmayınca anlamlanmıyor algılarımda. sıkıntım olduğunda yazmaya başlıyorum. kafama bir şeyler takıldığında. bir derdim olmayınca anlatılacak bir şey de yok benim için. iyiliğimi de anlatıyorum belki ama hep bir parça eksik tonlama. her gün ama istisnasız her gün korkularımla yüzyüze geliyorum fiili olmasa bile gıyabında. her yaşadığım şey birbirinin aynısı değil sadece bir parça benzeri. çünkü ben aynı demet değilim. her geçen saniye ile değişiyorum. mikrosaniye gibi küçücük değişimler bunlar. bir gün sonra beni başka demet yapan, bir yıl sonra başka. yalnızlık, kaderim. pek çok insan olduğunda bile bir ben olan halim. bu çocukluktan beri benim seçimim. izlemek, kavramak, özümsemek. bir yanım var ki uysal, ılımlı, kolay anlaşılan. bir başka yanım aksi, inatçı, ters. çok eski bir postta dediğim gibi; “herkesin demet’i kendine”
Thursday, December 06, 2007
şeker kız
insanlar blogumla ilgilenmediğimi beyan edip duruyorlar. haklılar. ama olmuyor. yazamıyorum. acaba ben de elif şafak gibi postnatal bir döneme mi girdim? iyi de ben doğurmadım ki!!!
geçen cumartesi ajanstan arkadaşlar yeni ev oturmasına geldiler.
pazar tüm gün çekimdeydim. bizim okuldan adını bile bilmediğim üst sınıflardan iki çocuk da filmi çektiğimiz yapım şirketinde çalışıyorlarmış. sürekli müşterim için medya planı yaptığım kişi bir başka sınıf arkadaşım. bir diğeri nebil özgentürk ile çalışıyor. bir başkası uzun metraja başlayacak. tüm bu kişileri gördükçe keyifleniyorum.
dün akşam ulaş'ın doğumgünüydü. bir gün önce "huysuz ve tatlı kadın" şarkısını duyup eşlik ettiğimde müzeyyan senar ve nükhet duru'ya "keşke canlı canlı dinleyebilip söylesem şu şarkıyı" dedim. bilin bakalım ne oldu? gittiğimiz mekanda udi bir amca vardı ve ilk söylediği şarkılardan biri de bu şarkıydı. o kadar kendimden geçmişim ki şarkılarla, gece dönerken şemsiyemi orada unutmuşum. bu durumda yağmurun yağması kaçınılmaz bir gerçeklik benim için. gerçi yağmur olmasaydı yaşam çok sıkıcı olurdu o başka. hem şeker miyim canım ben, hemen eriyeyim.
geçen cumartesi ajanstan arkadaşlar yeni ev oturmasına geldiler.
pazar tüm gün çekimdeydim. bizim okuldan adını bile bilmediğim üst sınıflardan iki çocuk da filmi çektiğimiz yapım şirketinde çalışıyorlarmış. sürekli müşterim için medya planı yaptığım kişi bir başka sınıf arkadaşım. bir diğeri nebil özgentürk ile çalışıyor. bir başkası uzun metraja başlayacak. tüm bu kişileri gördükçe keyifleniyorum.
dün akşam ulaş'ın doğumgünüydü. bir gün önce "huysuz ve tatlı kadın" şarkısını duyup eşlik ettiğimde müzeyyan senar ve nükhet duru'ya "keşke canlı canlı dinleyebilip söylesem şu şarkıyı" dedim. bilin bakalım ne oldu? gittiğimiz mekanda udi bir amca vardı ve ilk söylediği şarkılardan biri de bu şarkıydı. o kadar kendimden geçmişim ki şarkılarla, gece dönerken şemsiyemi orada unutmuşum. bu durumda yağmurun yağması kaçınılmaz bir gerçeklik benim için. gerçi yağmur olmasaydı yaşam çok sıkıcı olurdu o başka. hem şeker miyim canım ben, hemen eriyeyim.
Wednesday, December 05, 2007
ellerim portakal kokuyor
deli gibi uykum var. dün akşam iki portekiz delisini bir araya getirebildim sonunda. iki gitme delisini, iki müzik delisini de diyebiliriz. tüm gece ortak bir dil tutturdular. keyifli ve komik bir geceydi.
bir kek hamuruna benziyorum bu aralar. yazacaklarım sürekli içimde kabarıp duruyorlar. ama ben bir türlü doğru anı bulup onları iyi pişmiş bir kek gibi sabitleyemiyorum. yazmanın kabartma tozu, okumak benim için. sürekli içime sözcükler, cümleler, paragraflar serpişiyor. ama tam yazma anını yakaladığımda orada olmuyorlar. tıpkı şu anda olmadığı gibi.
geçen akşam bahadır bizi deep'e götürdü, berna da roxy'e. fotoğrafım deep'ten. berna çekti.
Wednesday, November 28, 2007
nişantaşı'nı neden seviyorum?
tüm o gürültü, patırtı, tikiçiki insanlar ve parıldayan mağazalar dışında; kafanızı kaldırıp yukarılara baktığınızda içinde yaşamak istediğim tarihi binaları görebiliyorsunuz.
yaşanılan ve inanılası her şeye...
yeni oyuncağım elimde, otobüse bindiğimde; kendimi okuldaymışım gibi hissettim.
"anouar brahem trio" eşliğinde "karakoum" ve "elif şafak"...
Monday, November 19, 2007
meslekler...
3 iletişimci (rts mezunu olması tercih sebebi), 2 diş hekimi, 1 işsiz ve 1 ikinci müdür bir araya gelirse ne olur? şamata, kahkaha, gözyaşı, bol duman ve dönen birkaç kafa . (ben çok klas içtim, hiç dönmedim valla)
cumartesi gökçe ile buluşup sohbet ettik, keyif yaptık. hala ismini öğrenemediğim ama bir gün evim olmasını dilediğim cafede.
beni bitiren de pazar oldu ne yazık ki... bu defa daha da ilginç bir grup bir aradaydı. 1 reklamcı, 1 işinden memnun olmayan, 1 barmen, 1 moda tasarımcısı, 1 sosyolog, incir, isis ve 1 akademisyen. bu defa daha da enteresan içkiler vardı. ama ben ertesi gün işe gitme bilincimle tek bir kokteyl ile yetindim fakat uykumu kurtaramadım. galatasarayda bir çatıkatından istanbul'u ve beyoğlu'nu izledim.
cumartesi gökçe ile buluşup sohbet ettik, keyif yaptık. hala ismini öğrenemediğim ama bir gün evim olmasını dilediğim cafede.
beni bitiren de pazar oldu ne yazık ki... bu defa daha da ilginç bir grup bir aradaydı. 1 reklamcı, 1 işinden memnun olmayan, 1 barmen, 1 moda tasarımcısı, 1 sosyolog, incir, isis ve 1 akademisyen. bu defa daha da enteresan içkiler vardı. ama ben ertesi gün işe gitme bilincimle tek bir kokteyl ile yetindim fakat uykumu kurtaramadım. galatasarayda bir çatıkatından istanbul'u ve beyoğlu'nu izledim.
Thursday, November 15, 2007
hafif meşrep olalım ki yarın kolay olsun...
şu zoom the room var ya! hani sanal apartman :) çok garip bir ortam. bilgileniniz.
uzay yolculuğu
zihnin ve kalbin yoğun olduğu günler güzel. yaşadığını hissediyorsun. hayal kırıklıkları bile daha lezzetli oluyor. çok mu kırıldım? aslında değil. ama yine de soruyorsun kendine niye diye? nerede yanlış yapıyorum ben? belki de ben olduğum için yanlıştır her şey. uzaya fırlatsam kendimi yeter mi bana? zihnimi boşaltmaya? uzaklaşmaya?
Friday, November 09, 2007
Thursday, November 08, 2007
Wednesday, November 07, 2007
ne zamandır...
fatih akın'ın sanıyorum tüm filmlerini izledim. genelde kimselerin bilmediği zamanlarda bulur çıkartırım seveceğim şeyleri. fatih akın sineması da onlardan biri. (diğerlerini aklıma geldikçe ekleyeceğim bu parantezin içine) ama bu defa sevmedim filmi. sevmedim diil de yetmedi bana. bu kesişen yaşamları anlatma hadisesi sadece "amores perros" için kabul edilebilir bana göre. tekrar benzer kurguları görünce yazık olmuş hikayeye diyorum. tıpkı "babil"de olduğu gibi. başka örnekler de var tabi. "babil" ve "yaşamın kıyısında" bu örneklerin içinde iyi olanları. ama sadece birer örnek. konu özgün ama anlatım özgün değil. bence fatih akın filmleri içinde en beğenmediğim film bu oldu. neyse ki henüz ciddi tekrarlar yok. ciddi tekrarlar için "ferzan özpetek" ya da "amin maalouf"u verebilirim. severek takip etmeye başladığım ama bir noktada bıraktığım isimler. tabi ilk işleri ile yerleri kalbimde her zaman için tescillidir, o ayrı. gerçi bu durum, tekrar değil de o kişinin söylem bütünlüğü de olabilir. ama bir noktadan sonra okumak ya da izlemek istemeyebilirim. sanırım bu en doğal hakkım. ama her zaman dediğim gibi bir film hakkında iyi ya da kötü yorum duyduğunda o filmi izlemek gerekir. vasat olan şeylerin değeri yoktur. iyi ve kötü her zaman iş yapar bana göre.
kendimi; hiç sevmediğim, sevemediğim, sevmeyeceğim film eleştirmenleri gibi hissettim. bir de öğretmenlik mesleğine takığım. ama bu daha da farklı. temelde varolan eğitim anlayışına karşı olmamla alakalı olarak yorumlamak gerekir bu durumu.
kendimi; hiç sevmediğim, sevemediğim, sevmeyeceğim film eleştirmenleri gibi hissettim. bir de öğretmenlik mesleğine takığım. ama bu daha da farklı. temelde varolan eğitim anlayışına karşı olmamla alakalı olarak yorumlamak gerekir bu durumu.
Tuesday, November 06, 2007
yapacak ne çok şey var :)
çamaşırlar yıkanacak.
alışveriş yapılacak.
müzik dvd'leri laptop'a aktarılacak.
evde, kargo ve nakliyecilerin gelmesi beklenecek.
dolaplar yerleştirilecek.
projeye başlanacak.
eskiler, fazlalıklar atılacak, silinecek.
izmir'e bilet alınacak.
internet bulunacak.
arkadaşlar ağırlanacak.
dernek işlerine yoğunlaşılacak.
muhit keşfi yapılacak.
...cek, ...cak, ...cek, ...cak, ...
alışveriş yapılacak.
müzik dvd'leri laptop'a aktarılacak.
evde, kargo ve nakliyecilerin gelmesi beklenecek.
dolaplar yerleştirilecek.
projeye başlanacak.
eskiler, fazlalıklar atılacak, silinecek.
izmir'e bilet alınacak.
internet bulunacak.
arkadaşlar ağırlanacak.
dernek işlerine yoğunlaşılacak.
muhit keşfi yapılacak.
...cek, ...cak, ...cek, ...cak, ...
Monday, November 05, 2007
my sweet home
işte yeni odam...
quick search'te 81.0'ı aratın.
gelecekteki komşularımı pek merak ediyorum.
bella yaaa sen seversin bu tip şeyleri yan komşum olsana :)
bu aralar disco girl modumdayım.
o zaman lulu'nun "diskotek havaları"na da bakın...
quick search'te 81.0'ı aratın.
gelecekteki komşularımı pek merak ediyorum.
bella yaaa sen seversin bu tip şeyleri yan komşum olsana :)
bu aralar disco girl modumdayım.
o zaman lulu'nun "diskotek havaları"na da bakın...
Friday, November 02, 2007
ben...
yeni bir döneme girdim. 3 yıldır yaşadığım evden ayrıldım. beklediğim buydu. sorup durduğunuz, beni yavaşlatan, durgunlaştıran şey buydu işte. her şey yerli yerine oturmadı ama yakın sayılır. aslında uzun bir süreçti ama her şey çok ani sonlandı. kafamda gerçekleştirmek istediğim bir şey var. sanırım önümüzdeki hafta başlayacağım çalışmaya. gerçek hayal kırıklıkları ve bunu başarı ile savuşturduğumu düşündüğüm kocaman bir dönem geride kaldı. benden bağımsız olarak ama benimle birlikte herkesin hayatı ve her şey değişti. bazı şeyler önemini yitirdi, ummadığım şeyler düşüncelerime girdi. kimisi uzaklara gitti, kimisi yakın olduğu halde görünmez oldu. başka heyecanlar sardı zihnimi. tüm bu saydıklarım taşındığım için değil, zaman geçtiği için oldu.
dün akşam üşümeyelim diye viktor bize bir soba verdi.
dün akşam üşümeyelim diye viktor bize bir soba verdi.
Tuesday, October 30, 2007
iki film birden
Wednesday, October 24, 2007
saat 12.25
hiç beklemediğin anlarda gerçekleşen tesadüfler...
seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm
bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin
ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin
söylenecek söz yok, gidiyorum ben
hoşçakal
ş.ferah
ne garip di mi? ve sonunda telefon çaldı :)
seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm
bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin
ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin
söylenecek söz yok, gidiyorum ben
hoşçakal
ş.ferah
ne garip di mi? ve sonunda telefon çaldı :)
Friday, October 19, 2007
pantone
anlatacak çok şey var ama ben yokum.
kendi dilimi yaşamayı seviyorum.
boğaz'da bir sultan kayığı. kürek çekiyorlar.
sen sadece gecenin ışıklarını ve teninin içinden geçip giden rüzgarı hissediyorsun.
pantone kataloğundaki renklere karışmak istiyorum.
Wednesday, October 17, 2007
taze fikir defteri
artık bloga anında ulaşamıyorum. ajans ve ev yoğun oluyor. o yüzden bir "taze fikir defteri"m var, promosyon. ona yazıyorum denk geldikçe...
"15 ekim... sonbaharın orta yeri. cumadan beri yağmur yağıyor :) ben yavaş yavaş yorulmaya başladım :( bu kötü değil sadece sıkıcı. ne zamandır bi buçuk'a gitmemiştim, özlemişim. yasmin'le buluştuk. yeni bir işe başladı. bir kitap aradık. kadınlardan ve erkeklerden konuştuk. işlerimizden, yaşamdan..."
"15 ekim... sonbaharın orta yeri. cumadan beri yağmur yağıyor :) ben yavaş yavaş yorulmaya başladım :( bu kötü değil sadece sıkıcı. ne zamandır bi buçuk'a gitmemiştim, özlemişim. yasmin'le buluştuk. yeni bir işe başladı. bir kitap aradık. kadınlardan ve erkeklerden konuştuk. işlerimizden, yaşamdan..."
Monday, October 15, 2007
Saturday, October 13, 2007
hades
uzun zamandır yapmak istediklerimi yaptım. çarşamba bir saatten sonra, daha yaşam dolu bir gün oldu. keyifli...
tıpkı bir turist gibiydim. sevdiğim bir şehirde, bir iş gününün orta yerinde, sokaklarda avarelik yaptım. parlak bir ekim günü. şehrin kalabalığına karıştım. meydanı çevreleyen duvarlarda oturdum. pek de amacım olmadan sadece yürüdüm. işim gücüm yokmuşcasına belki biraz öğrenci gibi.
canım istediği takdirde keyfe keyif katmakta üstüme yoktur. bir parça çikolata bile tavan yaptırır.
tramvay o kadar yaşama yakın bir taşıt ki cama yapışmama neden oluyor. sanki şehri ilk kez görüyorum. tüm o eski binaları.
hayvan pazarına girip yere çöküyorum. dakikalarca kafeslerdeki tavşanları, horozları, kazları, ördekleri izliyorum. hep doğada gördüğün canlıları kafeste görmek kötü. ama sadece görmek, güzel. o kadar uzun zamandır görmemişim ki buna bile boynumu büküp üzülüp razı oluyorum.
çiçek pazarından geçiyorum. tohumlar, fideler, soğanlar. bildiğim bitkileri başka bir isimle anıyorlar. olsun. ne doyurucu ve yaşanması gereken bir uğraş toprak.
her yer turist, üstelik bir de arife. insan dolup taşıyor gördüğüm yerler.
sadece izliyorum ve aklıma iki şey geliyor: birincisi; üniversite hayallerim, ikincisi; radek :) etkileniyorum. çok mu uzağındayım tüm bunların? sanırım. içim acıyor bir parça. seyahat etmek sıkıcı, çok idareten. merakla beklediğim tek şey; gitmek.
biiip! tabu kelime "gitmek". oldukça eğlenceli zaman geçiriyorum. gözlerime mor far sürüp mor küpelerimi takmışım. şarkı söylenesi bir gün. sakin, pozitif, kendinden emin bir profil.
sonra hep sevdiğim yalnızlık. kitaplar; yaşamımdaki en büyük lüksüm.
hafif sisli, nem kokan bir boğaz gecesi. çürüyüp toprağa karışan kestane yaprakları ile örtülü toprak. tekrar yaşam bulup yeşermek üzere ayrılığı göze alan tabiat.
demeter ve kızı persephone...
tıpkı bir turist gibiydim. sevdiğim bir şehirde, bir iş gününün orta yerinde, sokaklarda avarelik yaptım. parlak bir ekim günü. şehrin kalabalığına karıştım. meydanı çevreleyen duvarlarda oturdum. pek de amacım olmadan sadece yürüdüm. işim gücüm yokmuşcasına belki biraz öğrenci gibi.
canım istediği takdirde keyfe keyif katmakta üstüme yoktur. bir parça çikolata bile tavan yaptırır.
tramvay o kadar yaşama yakın bir taşıt ki cama yapışmama neden oluyor. sanki şehri ilk kez görüyorum. tüm o eski binaları.
hayvan pazarına girip yere çöküyorum. dakikalarca kafeslerdeki tavşanları, horozları, kazları, ördekleri izliyorum. hep doğada gördüğün canlıları kafeste görmek kötü. ama sadece görmek, güzel. o kadar uzun zamandır görmemişim ki buna bile boynumu büküp üzülüp razı oluyorum.
çiçek pazarından geçiyorum. tohumlar, fideler, soğanlar. bildiğim bitkileri başka bir isimle anıyorlar. olsun. ne doyurucu ve yaşanması gereken bir uğraş toprak.
her yer turist, üstelik bir de arife. insan dolup taşıyor gördüğüm yerler.
sadece izliyorum ve aklıma iki şey geliyor: birincisi; üniversite hayallerim, ikincisi; radek :) etkileniyorum. çok mu uzağındayım tüm bunların? sanırım. içim acıyor bir parça. seyahat etmek sıkıcı, çok idareten. merakla beklediğim tek şey; gitmek.
biiip! tabu kelime "gitmek". oldukça eğlenceli zaman geçiriyorum. gözlerime mor far sürüp mor küpelerimi takmışım. şarkı söylenesi bir gün. sakin, pozitif, kendinden emin bir profil.
sonra hep sevdiğim yalnızlık. kitaplar; yaşamımdaki en büyük lüksüm.
hafif sisli, nem kokan bir boğaz gecesi. çürüyüp toprağa karışan kestane yaprakları ile örtülü toprak. tekrar yaşam bulup yeşermek üzere ayrılığı göze alan tabiat.
demeter ve kızı persephone...
Wednesday, October 10, 2007
artık melek değilim
bir korkuluk gibi içime dikildin, beni daha başlamadan bitirdin, bir hayat gibi avcuma çizildin, beni kemirdin neye çevirdin sen, kanatlarım yoktu benim, ama bir zamanlar melektim, kirlendim sana geldim, gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben, sevdiğin dünyayi durdurmaya geldim, bütün zehirleri koymaya geldim ben, kırılmamış son kalbi kırmaya geldim, çok değiştim ben, artık melek değilim.
gördüğün rüya değil, sevdiğin dünya doğru değil
gördüğün rüya değil, sevdiğin dünya doğru değil
Tuesday, October 09, 2007
"not defteri"ne... bilmece-bulmaca?
belki bir daha kesişmeyecek zamana...
6.3.07 tarihli isbn yazısıdır.
(bakınız, bulunuz, okuyunuz ve altta bulunan player'daki şarkıyı dinleyiniz)
isbn kimdir? :)
6.3.07 tarihli isbn yazısıdır.
(bakınız, bulunuz, okuyunuz ve altta bulunan player'daki şarkıyı dinleyiniz)
isbn kimdir? :)
Monday, October 08, 2007
Sunday, October 07, 2007
sanırım
Wednesday, October 03, 2007
söz...
ne seni ne de gideni, hepsinden vazgeçtim, aşklarım dillere düştü
sayenizde, buymuş aşk bestesi dedikleri, ne dünyayı yakarım,
ne de kırarım kadehleri, sevgiye inanmaz oldum sayenizde, bıktım
artık fahişe gönüllerden, ne okyanuslar kadar derin, ne de gökyüzü
kadar sakin, fikirler alt üst oldu sayenizde,
korktum artık çarkların dönüşünden...
ercan saatçi
Tuesday, October 02, 2007
Monday, October 01, 2007
puf!
saklamayı severim. bir an benim için dünyanın en önemli şeyini saklıyormuşum hissine kapılabilirsiniz. çünkü dünyanın en önemli şeyiymiş gibi davranırım sakladığım her neyse. sonra bir de bakmışsınız yok. hiç düşünmeden yok etmişim. silmişim. atmışım. yırtmışım. artık hangi yol en uygunsa yok etmek için. işte o an geldiğinde benden korkabilirsiniz çünkü gözüm dönmüştür.
şile
ne yazık ki hiç fotoğraf yok size gösterebileceğim bu hafta sonuna dair. bana eylül'ün sonunda istanbul'da denize gireceksin dese biri şüphe ile yaklaşırdım o kişiye. bir; hava muhalefeti olabilme ihtimali nedeniyle, iki; istanbul'a dair kafamdaki deniz kavramı nedeniyle. ama öyle olmadı :) birden kendimi suyun içinde buldum. uzun süredir yapmak istediğim şeyleri yaptım. kimselerin olmadığı bir kumsalda suda çocuklar gibi oynayan adamları izledim. kumsal boyunca yürüdüm, bütünleştim. ara ara tanımadığım kimseler ile rahatça sohbet etme ayrıcalığını yaşadım. yeşili izledim. iyi müziklerle araba keyfi yaptım. rüzgarı, bulutları ve güneşi yaşadım. nefis yemekler yedim. bahçeden domat-biber topladım. daveti için birisine teşekkür etmem gerekiyor. onun sözünü dinlediğim için içimdeki sese ve bana yeni biri gibi davranmayan diğerlerine de...erkeklerin, her zaman çocuksu kalan yanlarını çok seviyorum.
bir de ihtiyacınız olduğunda oralarda bir yerlerde olmalarını.
bir de ihtiyacınız olduğunda oralarda bir yerlerde olmalarını.
Friday, September 28, 2007
demiş biri;
daha keşfedecek bir dünya var önümüzde.
yolun başında olacağız öldüğümüz anda bile.
tabi ki yazacağız!
elimiz kalem tutup, zihnimiz bize oyun etmediği sürece.
yolun başında olacağız öldüğümüz anda bile.
tabi ki yazacağız!
elimiz kalem tutup, zihnimiz bize oyun etmediği sürece.
Wednesday, September 26, 2007
ah bu ben...
uzun zamandır zülfikar'da bu kadar erken bir saatte kahvaltı etmemiştim. pazartesi yağan o kadar yağmura rağmen akşamına manzara kupkuru ve ılıktı. başka sebepleri de var tabi.
anladım ki ben yaşlanmışım. hala hareketli olduğumu düşünüyorum ama o eskisi gibi hoplayan zıplayan demet gitmiş. haa aslında aynı performans mevcut gibi duruyor. ama sonrasında kendime gelemiyorum. hızlı geçen bir kaç günden sonra yaşam devam ederdi. şimdi bir mola ihtiyacı hissediyorum. bunu sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda psikolojik olarak da yaşıyorum. olcayımın da dediği gibi cırtlamışım ben :( ama söz elimden geldiğince hissettirmeyeceğim size :)
anladım ki ben yaşlanmışım. hala hareketli olduğumu düşünüyorum ama o eskisi gibi hoplayan zıplayan demet gitmiş. haa aslında aynı performans mevcut gibi duruyor. ama sonrasında kendime gelemiyorum. hızlı geçen bir kaç günden sonra yaşam devam ederdi. şimdi bir mola ihtiyacı hissediyorum. bunu sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda psikolojik olarak da yaşıyorum. olcayımın da dediği gibi cırtlamışım ben :( ama söz elimden geldiğince hissettirmeyeceğim size :)
Monday, September 24, 2007
haftanın sonu
tüm haftasonu dışarıda geçti denilebilir.
hava her kıyısından kapalıydı.
ayağımdan botu, elimden şemsiyeyi eksik etmeden dolaştım.
bu sabah kalktığımda dışarısı ışıl ışıldı.
şimdi ayağımda açık renk spor ayakkabı var, şemsiyem yok.
sonuç olarak, dışarıda yağmur yağıyor.
hava her kıyısından kapalıydı.
ayağımdan botu, elimden şemsiyeyi eksik etmeden dolaştım.
bu sabah kalktığımda dışarısı ışıl ışıldı.
şimdi ayağımda açık renk spor ayakkabı var, şemsiyem yok.
sonuç olarak, dışarıda yağmur yağıyor.
Sunday, September 23, 2007
hafta
salı cumhuriyet'teydik. onur'u izmir'e uğurladık.
perşembe kampüse indik. moris ile dertleştik.
cumartesi sinan'ın doğumgünüydü. ve sinan isveç'e gidiyor. yüksek lisans yapmaya. bahadır'lardaydık. süper bir sofra, muhabbet ve "psycho" vardı. bir de aptal bir gerilim filmi.
perşembe kampüse indik. moris ile dertleştik.
cumartesi sinan'ın doğumgünüydü. ve sinan isveç'e gidiyor. yüksek lisans yapmaya. bahadır'lardaydık. süper bir sofra, muhabbet ve "psycho" vardı. bir de aptal bir gerilim filmi.
karar
kafam çok karışık. yine!
bir başka dönüm noktasındayım sanırım. her zamanki gibi.
ama bu güne kadar hep böyle olmadı mı? oldu.
hep anlatanların dedikleri şeyler çıkmadı mı? çıktı.
bu kadar zaman kaybını göze alır mıyım? bilmiyorum.
yanıt vermem gereken tek soru bu.
alakasız olarak; "bir erkeği bir kere seversen, yaşamının sonuna kadar hep seversin."
bir başka dönüm noktasındayım sanırım. her zamanki gibi.
ama bu güne kadar hep böyle olmadı mı? oldu.
hep anlatanların dedikleri şeyler çıkmadı mı? çıktı.
bu kadar zaman kaybını göze alır mıyım? bilmiyorum.
yanıt vermem gereken tek soru bu.
alakasız olarak; "bir erkeği bir kere seversen, yaşamının sonuna kadar hep seversin."
Friday, September 21, 2007
Thursday, September 20, 2007
Wednesday, September 19, 2007
yüz kitabı
ben yazmazsam olmazdı. şimdi efendim ben kendim arandım. çok sevdiğim bir arkadaşım beni facebook'a ekledi. şikayetçi miyim? hayır değilim. ama hiçbir anlam veremiyorum bu yoğun trafiğe. ancak bana mail attıklarında giriyorum facebook'a ve ne diyorlarsa ok deyip geçiyorum. milyon tane insan ve onların nilyon tane bağlantısı mevcut. ilk üye olduğumda bir iki foto ekledim o kadar. uğraşılacak başka o kadar çok şey var ki zavallı facebook son sıralarda boynu bükük takılıyor. arkasından hi5 ile netlog da girdi işin içine. bu ne be?
j.p.s.
aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. boşuna bir çaba çünkü insan kendi bilincine mahkumdur.
olmaz
"hiç tanımadığın birini, bana tercih ettin, bense hiç üzülmedim, kim neden ayrıldın diye sorarsa, ayıp ettim dersin sonra da çekip gidersin, olmaz aşık olan bunu yapmaz, hani biz olgunduk kocaman olmuştuk, kalmaz yaptığın yanına kar kalmaz, sana benim gibi sımsıcak dokunamaz göreceksin, affedemem üzgünüm affedemem, sen yoluna benim daha çok yolum var, affedemem üzgünüm affedemem, sen yoluna benim daha çok yolum var."
bir garip şarkı daha... o da müziği ile anlamlanıyor.
bitti galiba
her şey konuşuldu ve sonlandı. yeni bir dönem daha başlıyor. ne garip bir eylül? acaba o kadının söyledikleri gerçek olabilir mi? bence olmaz, olmamalı da. ama genel yargılar olası. özele indiğinde bilemiyorum. çok olmuş 7 sene. 7'yi severim. bir anlam ifade etmese de. kaldı mı içimde bir şey? yooo... tarafımdan bu kadar büyümesinin nedeni de yıllarca paylaşılamayanlar. anlam, bütününü buldu sonunda.
Tuesday, September 18, 2007
Monday, September 17, 2007
aslı ne ki sureti bu olsun?
- empati, saygı, anlayış...
- yeni mottom: akmerkez'e yürüme mesafesinde olmayan eve, ev denmez :)
- yaşamıma girmiş tüm erkeklerin sevdiğim yanlarını, tek bir erkekte birleştirme şansım niye yok :(
- çan-ta-koli-t
- "telefon ile konuşmayı sevmeyen ben, nasıl oldu da marka temsilcisi oldu" bilmiyorum? işin ilginç tarafı tahminlerimin aksine bu işi kıvırıyorum.
- her akşam 2 doz -> haftada 14 -> en az 5 ana grup olsa -> toplam 70 eder.
- eylül benim yaşam ayım. her eylül önemlidir. her eylülde yeni şeyler yaşarım. o zaman ortaçgil'e de saygılarımızı sunalım. "light" güzel albüm ama aylardır dinlemedim.
- olmadı bu saçlar :( puufff...
- bella'nın doğumgünü hediyesi için bahadır, sedef ve aydın abi'ye teşekkür. imece diye ben buna derim. zaten kollektivite kelimesini de kullanırım ama sevmem.
- ilkokul ikide dergi hazırlardım kes-yapıştır formülü ile. o zamandan belliymiş iletişimin içine gireceğim.
- başka ne olmak isterdim? ben biliyorum ama belki başka bir zaman.
- ilkokul 1. sınıf hayat bilgisi sınavı sorusu: bahçede düşen bir arkadaşınızı görseniz neler yaparsınız?
- yanıt: ağlamasını susturur, öğretmene haber veririm.
- doğru yanıt: kızılay koluna haber verip, gerekli ilkyardımın yapılmasını sağlamak.
- o zamanda karmaşa ve gereksiz gürültüyü sevmezmişim demek ki.
- hiç gelemem.
- yeni mottom: akmerkez'e yürüme mesafesinde olmayan eve, ev denmez :)
- yaşamıma girmiş tüm erkeklerin sevdiğim yanlarını, tek bir erkekte birleştirme şansım niye yok :(
- çan-ta-koli-t
- "telefon ile konuşmayı sevmeyen ben, nasıl oldu da marka temsilcisi oldu" bilmiyorum? işin ilginç tarafı tahminlerimin aksine bu işi kıvırıyorum.
- her akşam 2 doz -> haftada 14 -> en az 5 ana grup olsa -> toplam 70 eder.
- eylül benim yaşam ayım. her eylül önemlidir. her eylülde yeni şeyler yaşarım. o zaman ortaçgil'e de saygılarımızı sunalım. "light" güzel albüm ama aylardır dinlemedim.
- olmadı bu saçlar :( puufff...
- bella'nın doğumgünü hediyesi için bahadır, sedef ve aydın abi'ye teşekkür. imece diye ben buna derim. zaten kollektivite kelimesini de kullanırım ama sevmem.
- ilkokul ikide dergi hazırlardım kes-yapıştır formülü ile. o zamandan belliymiş iletişimin içine gireceğim.
- başka ne olmak isterdim? ben biliyorum ama belki başka bir zaman.
- ilkokul 1. sınıf hayat bilgisi sınavı sorusu: bahçede düşen bir arkadaşınızı görseniz neler yaparsınız?
- yanıt: ağlamasını susturur, öğretmene haber veririm.
- doğru yanıt: kızılay koluna haber verip, gerekli ilkyardımın yapılmasını sağlamak.
- o zamanda karmaşa ve gereksiz gürültüyü sevmezmişim demek ki.
- hiç gelemem.
tad ve tuz
şimdi durup düşünme zamanı... bir ara olcay'ı gördüm sanki, bir de telefon ile konuştum. sonra ne mi oldu? ııı... bella'nın 2. geleneksel doğum günü etkinliklerinde yakup'un yaren'indeydik. yan masa ile atıştık. aklıma geçen yıl bu zamanlar geldi. neler olmuş neler? zaten eylül ayı demek hareket ayı demek :) yeni başlangıç demek. sonra minik bir kız gecesi yaptık. ah bu sırlar yok mu hayatın tadı tuzu. bir de kadın erkek ilişkileri :) artık çalış(k)an bir kızım. pozitif yaşam derneği girdi yaşamıma. evrimcisi geldi, gitti hatice anne ile birlikte. benci ile buluştuk bu akşam. fincan-kahve'ye götürdü bella ve beni. benim kuru meyve bulmam lazııım :(
Thursday, September 13, 2007
Monday, September 10, 2007
daldan düşen incir
yazmak için son sayfayı seçtim, belki de anlatmak için de son günden başlamam gerekirdi. ama şimdi son gün değil. aynı anda kaldırılan ayaklar ve atılan adımlar. dünyanın neresinde olursa olsun aynı anlama geliyorlar. kimisi sadece ilerlemeyi ifade ediyor, kimisi kutlamayı, kimisi yaklaşan sonu. genelde iki seçenek var; ya kapıyı açarsın ya da açmazsın. tahtaların arasından gümüşi renkte balıkları görüyorum. onlar ise beni sadece hissediyorlar. küçük bir apartman dairesinden gelen daktilo seslerini duyuyorum. yazarın, kelimeleri kullanma konusunda bonkör ve bir o kadar da titiz olduğunu anlıyorum tuşların ritminden. hava bulutlu ve yazarın en sevdiği kelime akışkan. tıpkı tuzlu su ya da dalga sesi gibi. insan kendi düşündüklerini kafasında bir daha toparlayıp yazamaz mı? belki. sonra bir nefes duyuluyor, sadece tek bir nefes. burada paraya ihtiyacın yok, para harcamaya da. bazen sadece yazılanlar yeterli olabiliyor. tıpkı sözcüklerin yetersiz kaldığı anlarda olduğu gibi. kocaman bir şehir. o kadar yukarıdayım ki şehri yaşayamıyorum. rüzgarın uğultusu duyuluyor. bulutlar hızlıca uzaklaşıyor. basmadan çiçekli bir etek giymiş. etek esintiden bacaklarına dolanıyor. daldaki kumru guguklamaya başladı. ona cırcırböceği eşlik etti. gerçi yaz bitmişti, o ayrı. küçücük pencereden mis gibi is kokuları savruluyordu. is kokusu ocağın üstünde kızaran patlıcanların kokusunu bastırıyordu. incir ağacının dalları yere değmişti. okul bahçesinde oynayan çocuklardan biri kaçan topu istedi. e peki bu duman neyin nesi? kim toplamış bu çalı çırpıyı? acaba rum odasının kapısında niye kocaman bir asma kilit var? sevdiği havanın her zaman için berrak olduğuna karar verdi. bahçenin tüm duvarları toprak ve samanla sıvanmış, beyaz kireç vurulmuştu sıvanın üzerine. bahçede yalınayak dolaştı, toprağa ve kocaman yekpare taşlara bastı. birden okuduğu ayşegül kitapları geldi aklına. serinin en sevdiği kitabı "ayşegül teyzesinde" idi.
Monday, September 03, 2007
Sunday, September 02, 2007
eylül
bence onlar da bu kadarını beklemiyordu. gerçi pat diye karşısında penelope'yi görünce şaşırmadı da değil. zaten sokak lambaları yanmıyordu ve farlar gözünü alıyordu. yağmur hiç beklenmeyeni yaptı. gecenin karanlığında bulutların törenini izledi sessizce. güneş bulutların arasından sıyrılıp sonu görünmeyen çayırı parlattı. küçük kız tahta nemli basamakta oturuyordu. kafasını kirişe yaslamıştı. siyah pamuklu külotlu çorabının üstüne yazlık beyaz pabuçlar giymişti. sonbahar güneşi bacaklarını yakıyordu. sarılı siyahlı elbisesi inceydi. omuzları ürperiyordu. saçları dalgalanırken, gözleri; saçlarının arasında oynaşan güneş ışınlarını yakalıyordu.
Monday, August 27, 2007
500'e 2 kala...
aslında dün yazacaktım ama olmadı.
dün bu blogun kuruluş yıldönümüydü.
ne için yazılmaya başlandı?
şimdi nerelerde?
ne kadar beni anlatıyor, dünyamı?
bilemiyorum.
ketum sanıyordum kendimi.
değilmişim.
"neydim dememeli ne olacağım demeli"
di mi ama?
dün bu blogun kuruluş yıldönümüydü.
ne için yazılmaya başlandı?
şimdi nerelerde?
ne kadar beni anlatıyor, dünyamı?
bilemiyorum.
ketum sanıyordum kendimi.
değilmişim.
"neydim dememeli ne olacağım demeli"
di mi ama?
ne kadar uzak haftasonu
tüm haftasonunu haftanın başlayacağı endişesiyle geçirdim. nitekim hafta da başlamış oldu. geçen hafta pelin yoktu. çok koştum, çok yoruldum. bu hafta da yok. ama ben de yokum perşembeden sonra. var olan; amy w.'un "back to black"i. var olan; almodovar'ın "annem hakkında her şey"i. var olan; "lolita". var olan; ali'nin ulaş ile "formula 1"e gitmek için izmir'den gelmesi. var olan; "baca temizliği". var olan; "ilanlar". var olan; "saçma türk filmleri". var olan; "kabullenmek". var olan; "dorado", bir kez daha. var olan; "smyrna", yaşamımın anlamı. var olan; "tekrara düşmek". var olan; "dedikodu". var olan; "ışıklar ve trafik". var olan; "gece".
Saturday, August 25, 2007
Wednesday, August 22, 2007
Tuesday, August 21, 2007
Monday, August 20, 2007
saklambaç
niye buluşup gerçekten saklambaç oynamıyoruz ki lulu?
bu sobeleme işi ile ilgili sorunlarım var benim galiba.
tamam es geçiyorum mızıldanmalarımı ve bugün için top 3'ümü açıklıyorum:
- sanat direktörümüz toplantıda. çıkar çıkmaz konuyu kendisiyle paylaşacağım.
- ne yapıyorsuuun?
- hiiiç chat...
- bir öğrenci alır mısınız?
birilerini sobelemek zorunda mıyım? püüüüüffffffff... o zamaaan...
chef! oradasın, sobe!!!
tiktak gördüm seni!!! sobe! sobe! sobe!
yaaaa!!! çe-lik-çöm-lek-pat-la-dı...
ama ben geri kalanları da sobelemek istiyorum :(
bu sobeleme işi ile ilgili sorunlarım var benim galiba.
tamam es geçiyorum mızıldanmalarımı ve bugün için top 3'ümü açıklıyorum:
- sanat direktörümüz toplantıda. çıkar çıkmaz konuyu kendisiyle paylaşacağım.
- ne yapıyorsuuun?
- hiiiç chat...
- bir öğrenci alır mısınız?
birilerini sobelemek zorunda mıyım? püüüüüffffffff... o zamaaan...
chef! oradasın, sobe!!!
tiktak gördüm seni!!! sobe! sobe! sobe!
yaaaa!!! çe-lik-çöm-lek-pat-la-dı...
ama ben geri kalanları da sobelemek istiyorum :(
nayah
diyordum ya "çekim var bu haftasonu, ilgilenemedim kimselerle..." biraz içim rahatladı. akşam geç saatte ezgi ve emre ile buluştum :) moris de geldi. nayah'a götürdü emre bizi. uzun zamandır gerçek müzik dinlememişim, onu farkettim. ilginç bir olayı var bu "3 oda 1 salon"un. nedir bu "3 oda 1 salon" derseniz, verebileceğim tek ipucu: gevende. her neyse yine film şeritinde siluettim, onu farkettim.
benzin istasyonu
ilk istanbul'a gelişim. yılın en karlı ve soğuk günleri. aralık olduğunu anımsıyorum. bir arabanın içinde, trafiğin çok yoğun olduğu bir yokuşu tırmanıyoruz. 2 erkek 4 kız var arabada. iki kızın tuvalete gitmesi gerekiyor. ileride bir benzin istasyonu görüyoruz. yolun karşısında. kızlar arabadan inip oraya gidiyorlar. ben buğulu camdan sarı kırmızı ışıklarını görüyorum istasyonun. araba trafik nedeniyle istasyonun hizasına ancak geliyor. o sırada kızlar tuvaletten çıkıp arabaya biniyorlar.
işte o benzin istasyonu yavaş yavaş yaşamıma giriyor.
sanırım 2,5 yıl sonra istanbul'a staj yapmaya geliyorum. o benzin istasyonun önündeki durak benim durağım oluyor. çünkü staj yaptığım televizyon kanalı istasyonun iki yan binası.
istanbul'a yerleşiyorum. zaman geçiyor. şu anda çalıştığım ajansta işe başlıyorum. tabi ki benzin istasyonun karşı sokağında bir ajans burası. artık sabahları o durakta inmekle kalmıyorum. istasyonun marketinden çok sık alışveriş yapıyorum. bulamadığım pek çok şeyi orada buluyorum.
işte o benzin istasyonu yavaş yavaş yaşamıma giriyor.
sanırım 2,5 yıl sonra istanbul'a staj yapmaya geliyorum. o benzin istasyonun önündeki durak benim durağım oluyor. çünkü staj yaptığım televizyon kanalı istasyonun iki yan binası.
istanbul'a yerleşiyorum. zaman geçiyor. şu anda çalıştığım ajansta işe başlıyorum. tabi ki benzin istasyonun karşı sokağında bir ajans burası. artık sabahları o durakta inmekle kalmıyorum. istasyonun marketinden çok sık alışveriş yapıyorum. bulamadığım pek çok şeyi orada buluyorum.
Saturday, August 18, 2007
ben buradayım
az önce çekimden geldim. setleri özlemişim. yaşam öyle bir şey ki sürekli dönüşüyor. ben de o devinimin içinde salınıyorum. yaklaşık bir haftadır uyku düzenim çok kötü. düşünceler çok çünkü. kuş gibi hafifim bu aralar. karışık mıyım? her zamanki kadar. yazlar bana yaramıyormuş. sonunda pelin dün tatile çıkabildi. eser bu pazartesi ajansta olacak :) müşterim oldukça yoğundu geçen hafta. tabi ben de. sırf bu yüzden bir sürü insanı göremedim. "gökçe, ulaş, nur ve arzu", "ester", "emre ve ezgi" en önemlisi de moris ile ilgilenemedim :( bu hafta da hızlı geçecek, biliyorum. sonra üç gün daha ve 30'unda izmir... 10'unda tekrar İstAnUl. bu cuma mustafa evleniyor. düğün şile'de. bakalım gidebilecek miyiz? yarın çekim 8.30'da. tabi biz, güldeniz ile 12.00'de orada olmaya karar verdik. şşşt!!! kimseye söylemeyin. güldeniz kim mi? bizim yazarımız.
işte ben böyle bir hal içindeyim, aslında derin keder içindeyim, bazen bilmeyerek ne yaptığımı, iyi kötü güzel çirkin her biçimdeyim.
Tuesday, August 14, 2007
abartmaya gerek yok...
tanıdığım biri var ama ben onu çok da iyi tanımıyorum aslında. onun hakkında nasıl bilgiye ulaşacağım ben :( google sadece kariyeri ile ilgili bilgiler veriyor. ama benim kişisel bilgilerine ihtiyacım var. niye mi? ee meraaak? siz değil misiniz? ben biraz öyleyim. nasıl mı? meraklı.
sonra hafifledim ben. bella ve moris döndüler abd'den :) daha iyi hissetmemi sağladılar.
aklıma barış'ın yolladığı bir link geldi :) bir de açın, bekir coşkun okuyun. sonra da sezen'den istanbul hatırası dinleyin. hepsi bu. başka bir diyeceğim yok.
sonra hafifledim ben. bella ve moris döndüler abd'den :) daha iyi hissetmemi sağladılar.
aklıma barış'ın yolladığı bir link geldi :) bir de açın, bekir coşkun okuyun. sonra da sezen'den istanbul hatırası dinleyin. hepsi bu. başka bir diyeceğim yok.
Friday, August 10, 2007
3 film
dün gecenin sonunda olcay; otomatik portakal, taxi driver ve terminatör karışımı bir şekilde tanımladı olmak istediği ve yapmak istediğini. daha doğrusu o anlatınca ben bu üç filme benzettim kendisinin hayallerini. beyzbol sopası, çifte ve motor.
Thursday, August 09, 2007
boş-luk hiss-i
tüm sinirlerim yer değiştirmiş durumda. sadece iş. basit ayrıntılar. durdum ve geçmesini bekliyorum. gerginliğim geçince sakin kafa ile bir plan yapacağım yarın için. gerginliğimin geçmesi için de saçmasapan şeyler yapıyorum. ilgilenmiyorum. zihnimi uzaklaştırıyorum. onun dışında genel bir bekleyiş var tabi. önce tatilimi bekliyorum. sonra sonbaharı. sanki her şey yoluna girecek, belirsizlikler sonlanacak. ya da ben duyduklarıma kendimi inandırmak istiyor olabilirim. yarın bizimkiler amerika'dan dönüyor. bu öğlen ortaköy house cafe'deydik. boşluk hissi güzeldi.
Tuesday, August 07, 2007
paranoya
acaba bugüne kadar gerçekten gözümün önünde olan hiçbir şeyi farketmemiş olabilir miyim? bambaşka algılamış - algılatmış olabilir miyim tüm olanı ve biteni? kendi kafamda kurup kendi kendimi mi hırpaladım?
Sunday, August 05, 2007
aşkları da vururlar
sözlerin hançer
yareler gülüm
sür gözlerinin namlusuna
sür beni aşktan olsun ölümüm
sözlerin hançer
yareler açar yareler gülüm
sür gözlerinin namlusuna
sür beni aşktan olsun ölümüm
yareler gülüm
sür gözlerinin namlusuna
sür beni aşktan olsun ölümüm
sözlerin hançer
yareler açar yareler gülüm
sür gözlerinin namlusuna
sür beni aşktan olsun ölümüm
Friday, August 03, 2007
alışveriş manzaraları
ben bella ile alışverişe çıkmayı seviyorum. bette midler ve woody allen'ın "alışveriş manzaraları" filmindeki gibi hem sohbet edip (gerçi onlar kavga da ediyorlardı ama) hem alışveriş yaparak tüm günü birlikte geçirebiliriz. bunu keşfettiğimiz gün alışveriş yapmaktan daha da zevk almaya başladım. ilişkiler, durum değerlendirmeleri, dedikodular ve alışveriş. rahatlatıcı ama yorucu. tıpkı bir terapi gibi :)
melda ile de alışveriş yapmayı seviyorum. onunla genellikle amaca yönelik alışveriş yapıyoruz. çok hızlı davranıyoruz. mağazaya giriyoruz. tüm beğendiklerimizi ya da beğenebileceklerimizi bir seferde toplayıp deneyip karar verip alıp çıkıyoruz. yılbaşı öncesinde yaptığımız alışverişi hiç unutmayacağım mesela. her yerin altını üstüne getirmiştik :)
ya aslında ben bu post'u yeni öğrendiğim bir şey için yazıyordum ama nerelere daldım gittim yine. diyordum ki yine aradım aradım bir spor ayakkabı bulamadım kendime. zaten çok da spor markalarından anlamam. ben gözüme güzel görüneni severim. en sonunda adidas'ın rom modelini almaya karar verdim. çok da içime sinmedi. ama sonuçta bir lastik ayakkabıya ihtiyacım vardı. bugün bir iş arkadaşım bu ayakkabı ile ilgili olarak ekşi sözlüğe bakmamı önerdi. ben ne almışım yaaa :p
son olarak: 102 şarkı 8 nokta 6 saat 656 nokta 5 megabayt - tümü bu
Thursday, August 02, 2007
böyle havalarda
Wednesday, August 01, 2007
kehanet
kehanetler ile kafayı bozmuşken bu aralar, yeni bir gelişme oldu. uzun süredir bildiğim bir şey bugün gerçekleşti. hiç şaşırmadım. bi değişik hissettim. haberini aldığım kişi için sevindim. ona inanıyordum. beni yanıltmadı. dün akşam düşünmüştüm onu, yaşamımdaki yeri ve önemini. iyiki yapmış.
bugün bulutlu güzel bir gün. bahçeye kaçmak istiyorum. o zaman her yerde "primal scream"den "loaded" çalsın...
bugün bulutlu güzel bir gün. bahçeye kaçmak istiyorum. o zaman her yerde "primal scream"den "loaded" çalsın...
Subscribe to:
Posts (Atom)