Wednesday, December 30, 2009
yeniler
kızdım
bite it
Tuesday, December 29, 2009
en demet
Monday, December 28, 2009
kuzeyden gelen konuklar
bu sabah metrodan çıkıp dedeman'ın önüne geldiğimde otelden ayrılan bir müzik grubu (sanıyorum kuzey ülkelerinden gelen, sarışın ve narin yapılı çocuklardan oluşan bir grup) yarı uykulu bir şekilde valizlerini otobüse yüklüyorlardı. tüm yolu tıkamışlardı ve bunun farkında değillerdi. geçmek istediğimi hissettiklerinde, özür dileyip kızarıp gülümseyip yolu benim için açtılar ve günüme güzel başlamamı sağladılar. ben de zaten bugün pek asi giyinmiş bir günümdeyim. sanırım beni kendilerine yakın hissettiler.
bu akşam ajansın yılbaşı partisi var. ayrıca direktörüm üç haftadan sonra aramıza döndü :) özellikle son hafta oldukça yorucu ve gerilimliydi benim için. şimdi daha iyi hissediyorum. benim için gerçekten bulunmaz deneyimler edinmiş oldum.
bu seneki kış rengimi gri ilan ediyorum.
ice age 3'ü izledim ama altyazılı. tabi bu iyi bir şey değil. çünkü bence ice age'i ice age yapan ilk filmdeki seslendirmelerdi :)
Tuesday, December 22, 2009
ben şanslı bir kızım
bunun için tek birine minnettarım.
bana bunu hissetiren tüm insanlara da...
zaten onlar da o tek birinin parçaları sanırım.
Monday, December 21, 2009
sakız falım'da çıkanlar
maaşı yüksek işi güzel
arabası 2003 model
insanlığına diyecek yok
fiziği ise mükemmel
ha ha ha...
00.45 gmall avatar
ön sıramızda dangalak bir ekip vardı. hani şu amerikan idiotları olur ya işte onlardan. hala böyle tiplerin olmasına şaştık kaldık.
filme gelince klasik iyi-kötü savaşı ama bu sefer kötü taraf insanlar. film genel olarak mutlu sonla bitse de ben bir kere daha anladığım ama anlamlandırmak istemediğim insanoğlu davranışları nedeniyle kendimi kötü hissettim. prodüksiyon için bir şey söylemek zaten benim haddime düşmez.
pazar, arda ve efe ile önce balkon'da sonra tavanarası'ndaydık. değişik bir şey insanın kardeşi ile içip muhabbet etmesi. hoşuma gitti çok.
Saturday, December 19, 2009
Friday, December 18, 2009
carlos gardel por una cabeza
pofff...
tahmin ettiğin şeyler olur. ama sen yine de bilemezsin.
aklıma geldi
bir gün yolda
fb
mola
Thursday, December 17, 2009
Tuesday, December 15, 2009
inanılır gibi değil
şu anda bu postu göçmüş bilgisayarımda yazıyorum. ekranım çöktü. bigisayar çalışıyor ama ben ekrandaki hiçbir şeyi göremiyorum. masa lambamı ekrana tuttuğumda karanlık ekranda sadece açık olan gölgeleri görebiliyorum. yani gözüm kapalı bilgisayar kullanabiliyormuşum bunu anladım. bilgisayarda tek bir data olmadığı için bloga güzel eklemeler de yapamıyorum. halim içler acısı.
içimin sıcak olduğu çok soğuk bir haftasonuydu. geçen cuma işten eve geldiğimde saat 22.30'du. hemen uyumuşum. cumartesi kendimizi melda ile alışverişe verdik. istatiksel herhangi bir veri sunmayacağım size buradan, çünkü bu durum da içler acısıydı. ama çok eğlendik her zamanki gibi. özellikle melo, yerinde tespitlerimi çok beğendi :)
pazar da var aslında ama bu postu kaydedip yarın ajanstan devam edeceğim. tabi boş bir zamanım olursa...
evdeyim. melda dışarıda. postu tamamlamak için onun bilgisayarını kullanıyorum. iki haftadır iş o kadar yoğunki bırak post yazmayı, şahsi maillerime bile zor bakıyorum.
pazar diyordum. kırmızı pijamalarım ve dağınık saçlarım (zaten ne zaman derli toplular ki) ile fırına gittim. bunu yapmayı çocukluğumdan beri severim. hava uzun zaman sonra ilk kez bu kadar soğuktu. başka ne oldu pazar bilemiyorum ama çok keyifle anımsıyorum tüm günü. buket ile buluştuk akşam üzeri. bıdı bıdı konuşup osmanbey'den taksim'e yürüdük. yeni cicilerimi giydim.
bir sürü minik detay var yolda yürürken aklıma gelen sabahları. unutmayayım yazayım diyorum. sonra gidiyor. buna bir halçaresi gerek. bana gelince bir uçarılık hali var üzerimde. bıraksalar uçup gideceğim. hayırdır inşallah...
Saturday, December 12, 2009
aerosmith and i don't wanna miss a thing
i could stay awake just to hear you breathing
watch you smile while you are sleeping
far away and dreaming
i could spend my life in this sweet surrender
i could stay lost in this moment forever
well, every moment spent with you
is a moment i treasure
i don't wanna close my eyes
i don't wanna fall asleep
'cause i'd miss you, babe
and i don't wanna miss a thing
'cause even when i dream of you
the sweetest dream will never do
i'd still miss you, babe
and i don't wanna miss a thing
lying close to you
feeling your heart beating
and i'm wondering what you're dreaming
wondering if it's me you're seeing
then i kiss your eyes and thank god we're together
and i just wanna stay with you
in this moment forever, forever and ever
i don't wanna miss one smile
i don't wanna miss one kiss
well, i just wanna be with you
right here with you, just like this
i just wanna hold you close
feel your heart so close to mine
and stay here in this moment
for all the rest of time
döngü
perşembe kaçağı
dedim ya oldukça zorlu geçen ve yoğun bir haftaydı. özgür ve sezgin beni hayal kahvesi'nde gevende dinlemeye götürdüler. uzun zaman olmuş onları dinlemeyeli. müzikleri büyümüş, genişlemiş. dünya müziği olmuş. zamansız ve mekansız bir his verdiler bana. bu kısa mola iyi geldi ruhuma.
mini not: her zaman canlı müziği, küçük bar vb ortamlarda dinlemeyi sevmişimdir. o zaman müzik yapan ile daha kolay iletişim kurulabiliyor.
Wednesday, December 09, 2009
Sunday, December 06, 2009
yaşam
her neredeysen...
Wednesday, December 02, 2009
yeniden rüzgar
Tuesday, December 01, 2009
detay
Tuesday, November 24, 2009
talih ve tehlike aynı sözcükte
***
en sevdiğim kelime "serendipity" üzerine...
yıldırım türker'in radikal'deki köşe yazısından bir alıntı.
"serendipity, aramazken bulunan, mutlu tesadüf. mutlu kaza. fransızca karşılığı da ‘hasard heureux’. talih ve tehlikenin aynı sözcükte buluştuğunu da bu fırsatla buraya not ediverelim. gördüğümüzde tanıyabilecek, bulduğumuzda keşfedebilecek miyiz? işittiğimizde duyabilecek, kokladığımızda algılayabilecek miyiz? ya sonsuza kadar kopkoyu bir inkarla lanetlendiysek? serendipçe, aramasa bile bakınmayı gerektiriyor çünkü. kristof kolomb, hindistan’a varma umuduyla çıkmıştı yola. amerika kıtasını rüyasında görmemişti.
bakmak gerek. görmek için, bakmak gerek. durmadan, her yere, her şeye dikkatle bakmak gerek. şaşkınlığın arkasına saklanmış bir körlükten kurtulmak için. duymak için, dinlemek gerek. herkesi, her şeyi dinlemek gerek. belki serendip diyarı yanıbaşımızda usul usul demleniyor."
*daha fazlası için umberto eco’nun ‘serendipity; dil ve delilik’ kitabı
Monday, November 23, 2009
öpmeye doyamadığım
uzaklara...
yürümek istiyorum, gece sokaklarda. köprüden geçmek istiyorum. kulaklarımda hep aynı şarkı. tekrar ve tekrar. durup bakıyorum suya. daha derin suları düşünüyorum. tek bir su olduğunu biliyorum ve tek bir ay ve tek bir sen. bir tek sen. yalnız sen...
sona ermekte gün yine seninle, akşamlar böyledir hep sessiz.
eşyalar başka yerde ben bir yerde, gölgen dolaşır gibi sanki peşimde.
ışıkları yakın nedir bu his, yokluğunda sen ne varsa sen bu evde.
ayrılmam sarılırım hayallere, ayrılmam sevişirim özleminle.
hava ağır sıkıntıda sokaklar, sensin kaldırımlardaki bu iz.
alışmaya çalıştıkça öfke gibi, hasret büyüyor göğsümde sinsi sessiz.
bir gün suretler yetersiz kalacak. o güne kadar oyalanacağım anılarla. sonrası bilinmezlik...
üç harfli sözcük
Sunday, November 22, 2009
pelin'in benim için seçtiği şarkı
sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim
gününe gecene eş gözünde yaş yine ben olayım
sana aşık yalnız ben ben olayım sevgilim
bütün ömür boyunca kalbinde sevgilin ben
benliğinde yalnız ben ben olayım sevgilim
gününe gecene eş gözünde yaş yine ben
sana aşık yalnız ben ben olayım sevgilim
pazar sabahı
Saturday, November 21, 2009
Friday, November 20, 2009
Wednesday, November 18, 2009
ben çizdim!
Tuesday, November 17, 2009
damla'nın püf püfü...
kaf sin kaf
lokanta sözcüğünü ve esnaf lokantalarını çok seviyorum. annem çalışan bir kadın olduğu için üniversiteye kadar çocukluğum adliye koridorlarında dolanarak, mahkeme salonlarında ders çalışarak ve çarşı'daki (ksk çarşı tabiki :) ve çevredeki (bu bölümde menemen civarı oluyor) bir sürü lokantada yemek yiyerek geçti. ben o günleri çok özlüyorum. iyiki benim annem çalışan bir kadınmış. böylece başının çaresine bakmayı bilen bir birey oldum galiba.
ksk (kaf sin kaf ve kaf kaf çekmek) çarşıya gelirsek; tabiki ben de havasından suyundan gönülden karşıyakalıyım. lisede dersane için alsancak'a giderdim, üniversitede ise bornova'ya. ne zaman viyadük karşıyaka'ya dönerdi, gece saat kaç olursa olsun "ohh" derdim içimden. her santimetrekaresini o kadar iyi bilirim ki nedense başıma burada hiçbir şey gelmezmiş gibi hissederdim. gelmedi de zaten :) eskiden karşıyaka girişinde şu yazardı: "kutsal topraklara hoşgeldiniz!" artık yazmıyor ama her girişimde bu lafı içimden tekrarlıyorum. tüm benim gibi karşıyakalılar'ın yaptığı gibi... ve sanırım bu konuda her zamanki gibi yapcak hiç bi şi (özellikle böyle yazıldı) yok...
Monday, November 16, 2009
sshhh...
uslu kız olmaya söz verdim kendime...
daha oturup marka mimarisi hazırlayacağım :( bu konu ile ilgili fikirlerimi buradan açıklamayacağım.
ofisten çıktım. durağa geldim. otobüs bekledim. mesaj yazdım ama yollamadım. otobüse bindim. körüklü eski otobüste çift taraflı, sonradan otobüse monte edilmiş, ikili koltuklar vardı. sağdaki boş yeri es geçtim. çünkü yüzünde hasta maskesi olan bir kız oturuyordu. soldaki boş koltuğu da geçtim. zaten koltuklar çok dar ve rahatsız gözüküyordu. ortadaki körükte durdum. sonra körüğün hemen bittiği yerdeki koltuğa oturdum. ayaklarım körükte kaldı, oturduğum yer körüğün bittiği yerde. ben sabitken ayaklarım sağa sola dönüp durdu. körüğün önündeki koltuğun altında pembe bir şey vardı. bozuk para cüzdanına benzettim. ama kılımı kıpırdatmadım. durağıma geldim. otobüsten indim. geç çıktığım için koşar adım eve geldim.
beklentini düşük tut demet...
peyniiirrr ve yoğuuurrrt...
ama yoğurdun da hatrı kalmasın. çocukluğumdan beri ilk göz ağrım kendisi. her şeyi onunla yerim. hatta canım çeker sadece onu yerim...
sütaş reklamı gibi oldu ama elimde değil. ımmm canım çekti bak şimdi...
Sunday, November 15, 2009
bu ne yavvv?
do you love me do you do you
do you need me do you do you
do you want me do you do you
Saturday, November 14, 2009
karmaşık su çiçeği problemi
tembel bir gün
Friday, November 13, 2009
bu aralar fark ettim
bunu her sabah aynı seremoni ile yaptığım için bu durum gözümde bir film karesine /anlatımına benziyor. zaten bir filmin içinde olduğumu düşünürdüm, farkında olmadan gittikçe sevdiğim filmlerdeki karakterleri taklit etmeye başlıyorum.
Monday, November 09, 2009
Thursday, November 05, 2009
bu su hiç durmaz
bu su hiç durmaz...
perşennnbe
sansüresansür için ben de taksim meydanı'nda yerimi aldım :) hemen fransız kültür'ün önündeyim.
barış'a yolladığım günün şarkısını giflemiş kendisi :) la la laaaa...
Monday, November 02, 2009
değişiklik zamanı
Friday, October 23, 2009
Wednesday, October 21, 2009
sinemaya saygı duruşu: the fall
Monday, October 19, 2009
Sunday, October 18, 2009
Thursday, October 15, 2009
tam olarak olan şu...
tüm bunlar gözünüzün önünden geçerken tekrar tekrar tekrar dinleyin...
Wednesday, October 14, 2009
Tuesday, October 13, 2009
Monday, October 12, 2009
ardıç kuşu
Demet Hanım,
Öncelikle grubumuza ve otelin logosuna gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.
Bu kuş cinsinin ismi Ardıç kuşudur.
Bizim için özel bir durumu yoktur.
Saygılarımla,
C.E.T.
Ön Büro Müdürü
Front Office Manager
The Marmara Pera