Monday, August 31, 2009

Saturday, August 29, 2009

o zaman

hayat zorlaşınca çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca
azalınca manadan seyyar sevdalarda parçalanınca
dil yetmeyince göz görmeyince gönül hissetmeyince
kırılınca camdan kalp dönüp yalnızlığa kilitlenince
o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz
o zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa
o zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz
o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz
dert bitmeyince bildiğin çektiğine yetmeyince
düşmanın da kendini yakalayınca bi daha kin gütmeyince
hayat boş

beklemek

tüm duyuların açık, sadece beklemek...

korktum

cahillerden, kendini bilmezlerden, şuursuzlardan... sanırım son iki madde ilk madde ile fazlasıyla ilintili. böyle insanlardan uzak durmak da yarar var. galiba korkunç ırkçı tarafım ortaya çıkıyor.

milli bayramlar

hepsinin yeri bende ayrı, hepsini çok ama çok seviyorum. bu sabah radyo trt 3'te çok güzel marşlar çaldı ve ben her zamanki gibi gözyaşlarımı tutamadım... çocukken de milli bayramları severdim. dini bayramlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. tabi nefret etmezdim. sadece herkesin bir arada olması güzeldi sanırım. 

Tuesday, August 25, 2009

bir sürü sticker'a ihtiyacım var...

lütfen dikkat! başlıktaki "bir sürü" nesneyi (sticker) (nesne --> ne ise ne) tanımlıyor. bir sürü insana ihtiyacım olsaydı, "bir sürü insana ihtiyacım var" demezdim. "bir çok insana ihtiyacım var" derdim. sevgiler, saygılar...

acaba mı?

yani aslında bunu çok da düşünmek istemiyorum ama olabilir mi? evet, olabilir. zaten bu yanıtı biliyorum. peki o bunu nereden biliyor? her şeyi blogtan analiz edebilir mi? o kadar mı bariz? neden etrafımdaki insanlar sürekli niye yalnız olduğumu sorup duruyorlar? bunun nedenini bilsem yalnız da olmazdım sanırım. bilemiyorum. düşünmem lazım...

Monday, August 24, 2009

pearl jam

black / bugün siyahlar içindeyim... ve kendimi yüzümdeki meydan okuyan pis sırtışımla çok güçlü, çok cadı hissediyorum...

Sunday, August 23, 2009

cumartesi gezintisi

dün pırıl pırıl bir gündü. kendimi sokağa attım erkenden. asmalı börekçi'de kahvaltı, d&r'dan eski türk filmleri, gezi pastanesi'nde türk kahvesi, bostancı dolmuşu, boğaz ve hoplayan köprü, caddebostan sahili, barış'ın dövmesi, alışveriş, cafe sante'nin nefis elmalı tartı ve ilgili işletmecisi, süper rahat koltukları olan dönüş dolmuşu.  

Friday, August 21, 2009

blog delisi resim manyağı

dedi benim için, (eski blogger) arkadaşım...

barış ve beste

gidiyorlar :( dün akşam karaköy'deki salaş balıkçıdaydık. 10 kız, 2 büyük yeşil efe ve bol muhabbet :)

ahhh...

bazen gerçekten bazı şeyleri hak etmediğimizi düşünüyorum, hepimiz için...

Tuesday, August 18, 2009

kiraz

kızdım

ajansta salak bir herif var. bu cümleyi sarfettiğime göre varın siz hesap edin ne kadar kızdığımı. kızamadım bile direkt gereksiz olarak addediyorum. çok kızmışım çoook...

deneyim

deneme yanılma

dene ve yanılma

dene me ve yanıl ma

dene me ve yanıl

tatil

ulaş; gökçe ile bana her gün, kaç gün kaldığını hatırlatan mail yolluyor :)

şefkat

çaresiz ve yalnız hissettiğin korkunç bir günün sonunda, bindiğin otobüsün şoförünün sana sıradan bir şefkat kelimesi sarfetmesi ile onun boynuna sarılmamak için kendini zor tutman çok olasıdır.

el camino

açıkgöz ve dizler

susam sokağı'nda en sevdiğim skeçlerden biriydi...

beauty spot

çocukluğumun mankeni, hala hayranıyım...

Wednesday, August 12, 2009

1000 değil :)



bengi'nin, işlerini ve beğendiklerini ben de beğeniyorum. yukarıdaki kıyafetlere bayıldım. ben de blogumda olsun istedim.

pink floyd oldum bugün

pink sözcüğünü seviyorum.

arda ve ösym

istanbul üniversitesi - mühendislik fakültesi - deniz ulaştırma işletme mühendisliği :)

pj

Friday, August 07, 2009

yine ünlü oldum :)

daha buket gelir gelmez "blogun var mı senin? yoksa hemen edin." diye başının etini yedim. e tabi o da bu durumu hemen aleyhime kullandı :) ayrıca kendisi, beni bahçede tembellik ederken niye fotoğraflamadı anlamadım ;)

yaşasııınnn!!! gök gürlüyor :)

Thursday, August 06, 2009

ya ben niye böyle kazma bir insanım

demet

başlıktaki adıma gözüm takıldı, adımın görüntüsü beni anlatıyor gibi geldi. d harfi başta sağlam ve kazık çakmış gibi kendinden emin duruyor. sondaki t ayaklarımın yere basmamasını, uçarı, kapılıp giden tarafımı vurguluyor sanki. ortadaki e'ler ve m ise d ile t'yi yani bu iki zıt yanımı birbirine uyum içinde bağlıyor gibi hissettim. bak sen şu harflerin yaptığına...

Wednesday, August 05, 2009

abanoz kule

bu aralar elimde abanoz kule var. orada breasley'in jackson pollock hakkında söylediklerini okuyunca yüzümde anlamsız bir gülümseme oldu. aynı dünyada yaşıyoruz. blogun bir yerlerinde pollock'tan da sözettiğimi anımsıyorum. 8 mayıs 2009 cuma günü mesela...
bu arada hala ajanstayım. işim bugün erken bitti ve deniz ile bahçede sohbet ettik. tan ve berna'nın çekimi bitirmelerini bekliyorum. sedefler'e gideceğiz. blogumdaki müzikleri netten dinletiyorum onlara. valla ben çok eğlendim, umarım onları da baymamışımdır :) hehehe...

çok severim

aylin aslım senin gibi
stajyerim buket'i bugün eski şarkılar ile baydım sanırım :)

eski bir türk filmi şarkısı

bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak
belki bu aşk ölümsüz belki yarım kalacak
her gün değişiyorsun avutuyorsun beni
bir bilmece gibisin çözemedim ben seni
seninle başım dertte ne yapsam bilmiyorum
canımdan bir parçasın söküp atamıyorum
bazı gün darılırsın bazı gün barışırsın
bazı gün de kaybolur hasrete karışırsın
her gün değişiyorsun avutuyorsun beni
bir bilmece gibisin çözemedim ben seni

böcük ve demet

tarihi yarımada ve uçan demet


balkon misafiri

havaalanlarını seviyorum


antep gelini


son çekim...


ne oldu da böyle oldu?

uzun zamandır kendim hakkında çok düşünmemiştim. yani benim gibi megolaman biri illaki düşünür ama tekrar düşünmeme sebep olan birisi ile tanıştım. son dönemlerdeki şu hızlı ve koşuşturmalı yaşamımdan biraz sıyrılmama neden oldu.
nazar değmesin keyfim yerinde :D güzel güzel tatil planlarım var. dün akşam izlediğim filmi sevdim. durakta pizza hut hakkında atıp tutan teyzeyi düşününce gülümsedim. aranmak hoşuma gitti. iki gündür berna ve tan ajans'ta :) geçen cuma sedef ve bahadır ile balkon'un terasında yağmurlu bir cuma gecesi geçirdik, sanki sonbahar başlıyor gibiydi. sanırım özlemeye başladım o geçiş dönemini.hadi yeniden başlayalım ;) yavaş yavaş acele etmeden...