Tuesday, July 31, 2007

koptu.tarafımdan

anne gitti.
arayışa başlandı.
bir başkası uğurlandı.
bloglar listeden silindi.
tatil programı düşünmek istemiyorum.
bir kere "program" demek istemiyorum.
net üzerinden yeni müzik listesi oluşturuldu.
abidik de olsa farklı bir şeyler okunmaya başlandı.

esne esneyebildiğin kadar.
esneklik anlamında kullanılmıştır.
bakalım ne kadar esneksin?
çok merak ettim esneme katsayını.
esnek olduğunu söylerler.
nereden bilebilirler esneme dereceni?
bak esnemeye başladın bile.
devam et, devam et, yapabilirsin.
tekrar baştaaannn...

Friday, July 27, 2007

Wednesday, July 25, 2007

durmak yok

bu yaz buralardayım ya, şehrin etkinlik programına yetişeceğim diye daha da bir yoruluyorum. istanbul'un bu kadar aktif olduğunu, ilk defa bu sene, bu kadar çok hissettim.

ben mutluyum galiba

ya benim şimdi mor beneklerim var, onun metalik rengi. yerde buldum onu. aldım, su birikintisine bıraktım. sular sıçrattı etrafa. mutlu mudur acaba şimdi? başka biri bulmuş olabilir mi? bulan kişi benim gibi daha uygun olabileceği bir yer düşünmüş müdür onun için? nerede peki bu anahtar?

Friday, July 20, 2007

sadece...

for every step in any walk
any town of any thaught
i'll be your guide

for every street of any scene
any place you've never been
i'll be your guide

sadece...

30’undan önce yapılması gerekenler:

ekonomik özgürlüğünü elde etmek. yemek yapmayı öğrenmek. motosiklete binmek. acil yalnızlık durumunda yedekte aranacak iki erkek bulundurmak. ultra mini etekle salınmak. iki tane msn hesabı açmak. üstsüz güneşlenmek. tek başına yaşamanın tadına varmak. kız kıza gece kulüplerini dolaşmak. evde pijama partisi verip abur cubur eşliğinde sabaha kadar dedikodu yapmak. kız kıza tatile çıkmak. renkli i-pod’lardan edinmek. kıpkırmızı ruj sürmek. bir süre yurtdışında tek başına yaşayabilmek. eski sevgiliyi unutmuş olsan bile ona kendini unutturmamaya çalışmak. dövme, piercing, renkli saçlar... converse üstü yırtık jean giymek. kürke karşı eylemlerde bulunmak. rock’n coke tipi etkinliklerde sapıtmak, kendinden geçmek, zıp zıp zıplamak. saçını kısacık kestirmek. çocuk yapmak. beyaz atlı prens hayalinden kurtulmak. tek gecelik ilişki yaşamak. teknolojik araçları birilerine sormadan kullanmayı becerebilmek. jane austen okumak. parmaksız eldiven giymek. sırılsıklam aşık olmak, kendini unutmak. yabancı dil öğrenmek. nişan ya da söz atmak.

kız günü!

bugün böyle... bunun nedenleri var tabi:
- 30'undan önce kadınlar tarafından yapılması gerekli şeyler diye bir yazı. onu da eklerim az sonra.
- pelin, oya ve esra'nın beste ile bana da aldıkları antenli monster taçları.
- özellikle kadınların seveceği bazı şarkılar ve goran bregoviç.
(bu aralar pelin yeni bir müzik sitesi keşfetti, her şeyleri dinliyoruz :) özellikle film müzikleri...
- yeşil ve kırmızı.
- bugün cumaaa...

Thursday, July 19, 2007

beynimin içi

sanırım bu karmaşada kaybolabilirim, yani kendi beynimin içinde...

niye doors dinleyince her şey yoluna giriyor?

bırakın da kendim öğreneyim. yanlış yapmadan öğrenemem ya da belki de yanlış yapmak istiyorum.
canınızı yakıyorsam bir nedeni vardır ya da farkında değilimdir ya da sizin canınızın yanmasına ihtiyacınız vardır ya da çok alıngansınızdır ya da ayrıntılarda yaşıyorsunuzdur ya da çok takıyorsunuzdur ya da hep kendi dediğiniz olsun istiyorsunuzdur. ama dünya sadece sizin değil, aynı zamanda benim etrafımda ve sadece benim değil aynı zamanda sizin de etrafınızda dönüyor.
bu noktada şu söze geçiş yaparak konuyu toparlamak istiyorum:

"...faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar." demiş biri. özellikle son cümlenin altını çizmek istiyorum.

anxiety

sakin olmaya çalışıyorum. niye dediğimi yapmıyorlar? halbuki sadece yapmaları yeterli olacak. eninde sonunda benim dediğim olacaksa, inatla işi zorlaştırıp kendilerini ve beni niye geriyorlar? kim bunlar? hayal arkadaşlarım. kafamın içinde yaşıyorlar. bazen benim için daha iyi olacağını söyleyip bana fikirler öneriyorlar. önermeyin. istemiyorum. niye bana bu kadar kayıtsız kalmaya çabalarken bir yandan da benim iyiliğimi istiyorsunuz? acaba benim iyiliğim onların da mı iyiliğini sağlıyor? niye sizi bu kadar ilgilendiriyorum ki? nasıl olsa kendi seçimlerinizin kurbanı olup mutsuz mutsuz yaşıyorsunuz. peki bu mutsuzluğu daha doğrusu bu kendi kendini germe kasma yorma halini bana niye yaşatmaya çalışıyorsunuz? hep gardınız hazır karşılayamazsınız yaşamı. hep güçlü görünmek yorar sizi. bazen bana da bulaştırıyosunuz. neyse ki çevremde bunu bertaraf eden dostlarım var. bazen uzakta olsalar da varolduklarını bilmek sonsuz bir rahatlık ve onları kaybetme endişesi doğuruyor bende.

bakınız -> zargan

anxiety endişe


anxiety merak


anxiety kaygı


anxiety istek


anxiety heves


anxiety gam


anxiety düşünce


anxiety bunalım


anxiety bunalma


anxiety bunaltı


anxiety kuruntu


anxiety tedirginlik


to cause anxiety endişe vermek


to cause anxiety bunaltmak


freedom from anxiety huzur


to give rise to anxiety endişeye sebep olmak


to be oppressed with anxiety gam çekmek


to labor under a constant anxiety sürekli endişe içinde olmak







Wednesday, July 18, 2007

bir deee... seviyorum şarkı sözlerini.

this is the end
beautiful friend
this is the end
my only friend, the end
of our elaborate plans, the end
of everything that stands, the end
no safety or surprise, the end
i'll never look into your eyes...again
can you picture what will be
so limitless and free
desperately in need...of some...stranger's hand
in a...desperate land
lost in a roman...wilderness of pain
and all the children are insane
all the children are insane
waiting for the summer rain, yeah
there's danger on the edge of town
ride the king's highway, baby
weird scenes inside the gold mine
ride the highway west, baby
ride the snake, ride the snake
to the lake, the ancient lake, baby
the snake is long, seven miles
ride the snake...he's old, and his skin is cold
the west is the best
the west is the best
get here, and we'll do the rest
the blue bus is callin' us
the blue bus is callin' us
driver, where you taken' us
the killer awoke before dawn, he put his boots on
he took a face from the ancient gallery
and he walked on down the hall
he went into the room where his sister lived, and...then he
paid a visit to his brother, and then he
he walked on down the hall, and
and he came to a door...and he looked inside
father, yes son, I want to kill you
mother...I want to...fuck you
c'mon baby, take a chance with us
c'mon baby, take a chance with us
c'mon baby, take a chance with us
and meet me at the back of the blue bus
doin' a blue rock
on a blue bus
doin' a blue rock
c'mon, yeah

kill, kill, kill, kill, kill, kill

this is the end
beautiful friend
this is the end
my only friend, the end
it hurts to set you free
but you'll never follow me
the end of laughter and soft lies
the end of nights we tried to die

this is the end

reklamları izlediniz.

normalde, işin içinde olmama rağmen bloga nadiren reklam ile ilgili post gönderiyorum. hatta sanırım bugüne kadar hiç göndermedim. ama bu farklı. bunu çok çok çok sevdim :)

Tuesday, July 17, 2007

her şey burada başladı.

tam olarak bu noktada...
anlatılanların öncesi dahi.

Monday, July 16, 2007

koş demet koş

cumartesi bir kedirefik klasiği yaşandı. manav özgür gelmiş izmir'den. kendisi "duruma göre meyve"nin kilit oyuncularından biri. sanırım zaten 3 rolümüz vardı filmde :) her neyse cuma akşamı telefonumda ulaş'ın adını gördüğümde anlamıştım zaten ertesi gün erken kalkacağımı. 8.15'te ayakkabılarımı bile giymiş bir halde, çıkmaya hazır, yataktan ayaklarımı sallamış, radyo dinler buldum kendimi. geveze'nin en beğenilen bölümlerinden birinin tekrarı vardı. sonra gelip beni aldılar ve sonra da gidip özgür'ü aldık kavacık'tan. nihat'ın kahvesine gidip en sevdiğim kahvaltıdan ettik. beni çamlıca'ya götürdüler ve tabi özgür'ü de. ilk defa yaşadığım şehrin büyüklüğü hakkında dehşete kapıldım ve gerçekten korktum :( nur'u eve, özgür'ü sınava yetiştirdik. nur kendine kocaman bir motor aldı. pek afilli bir makina doğrusu. beşiktaş'a indik. alışveriş yaptık. yemek yedik. utanmadık, doyduk demedik bir de üzerine tatlı yedik o sıcakta dedeoğlu'ndan. ölüyorum sandım bir an :) eve zor attım kendimi. uyudum bir saat. nasıl tatlı bir uykudur o yaa... sonra her şey baştan. taksim'de toplaşıp arzu'ya hediyeler aldık. bir şekilde tavanarası'nda yer bulduk. çok yedik. çok güldük. çok dansettik. o gece arzu'da kaldım. tabi biz yattığımızda saat 5 olmuştu. pazar tembellik günüydü akşama kadar, sonra da ev...

Thursday, July 12, 2007

öyle bir his ki bu...

yaşamımın böyle olacağını düşünmemiştim. nasıl? böyle işte. şu andaki gibi. aslında genel hatları evet tam olarak öngördüğüm olasılıklar dahilinde gelişti. ama ayrıntılar beni çok şaşırtıyor. her gün başka bir sır, başka bir güven hissi, çok eskiler ile yüzleşmek, yakın geçmiş ile durum netleşmesi... ama ben 2000'de çocukmuşum yaa.. her ne kadar yorum: çocukluğun 1 adım ötesi, olgunluğun 5 adım gerisi olarak tanımlansa da...

Wednesday, July 11, 2007

ben var ya!

yazacaktım aslında, taaa sabah :( ama olmadı. yataktan yastığıma sarılarak kalktım. gün hızlı başladı. otobüste görmem gereken kişiyi görüp yapmam gerekeni yaptım :) iletişimin yoğun olduğu bir gündü. gerçi gün sonuna doğru sinir bozukluğuna yol açtı. müşteriler, üstler, telefonlar, arkadaşlar, ailem, mailler... dahası da vardır elbet ama beynim boşaldı şu an itibariyle. ben ne anlatacaktım acaba sabah sabah? birkaç gündür yine çok yaratıcı rüyalar görüyorum. yaa ne olur birisi rüyalarımı kayda almayı başarsın. bugüne kadar kaçırdıklarınızı bir bilseniz... çok mu megolaman oldu? e bu seferlik bu da olsun. kendimi anlatmadım mı şimdiye kadar? anlattım :)

Monday, July 09, 2007

4 işlem

galiba yaşam 4 işlemden ibaret. parçaları birleştirmek sadece. doğru yerde ve zamanda. bu film beni başka türlü yaptı. filmin özünden çok daha farklı bir yerde takılı kaldım. çok istemiştim orjinalini izlemeyi ama kısmet bu versiyonuna imiş. masamın üzerinde görseller var. benim seçimim olan. ve az sonra hepsi anlamlı bir bütün oluşturacaklar benim için. galiba algılamamda yaşamı yavaşlatmayı ve hızlandırmayı öğrenmişim. bugün bana sert çarptı. garip bir şekilde koymadı. anlamsızlığıma anlam kattı. son olarak, okumak için okumak gerekliliğini yaşıyorum, seviyorum. şimdi baştan başlasın. tıpkı her an başladığı gibi... başka türlü anlatmak daha kolay...

Friday, July 06, 2007

ikilem

yaşamda beni en çok zorlayan ve en çok rahatlatan şey: seçim yapmak. sanırım seçmeden önce o kadar zorlanıyorum ki sonrasında da bir o kadar rahatlıyorum.

yağmurun yüzü

bu yaşananlardan sonra yağmuru karşımda görmek iyi. arınmayı anımsatıyor bana. uzak ve başka şehirlere olan özlemimi de. griyi, yeşili, canlı renkleri ve şeffaflığı da. özgür hissetmeyi ve ürpermeyi de. kırmızı şemsiyeler ile sarı taksileri de. sokakları ve insanları da anımsatıyor.
günün anlam ve önemi için; bir arkadaşımın yaptığı gibi, i-tunes'da yağmur ve rain kelimelerini arayıp 3 tane yağmurlu (yağmur gülleri-sertab, yağmur-teoman, yağmurlar-şebnem ferah), 13 tane de rainli şarkıyı dinliyorum bugün.

Thursday, July 05, 2007

amaaan... ben işte

bellacımla konuştum, rahatladım. o da dedi: "kızım bu kadar olaya taş olsa dayanmaz" dedi. bir ben salağım zaten kendi kendine "güçlüyüm çözerim, çözemezsem de kendi yağımda kavrulurum" diyen. başkası olsa hırsını almıştı kimden almak istiyorsa. amaaan ne diyorum ben yine. bir öyle, bir böyle. yaşanması gerekiyormuş. ki yeni ve güzel şeyler gelsin diye.

sizi yeni biri ile tanıştırmak istiyorum.

karşınızda kafka

Monday, July 02, 2007

en sevdiğim

çikolatalı ve çilekli dondurma.
bir de güldeniz'in blogu var ne zamandır buraya eklemek için aklımda: secondbutbetter

durmaya ihtiyacım var

daha iyi devinebilmek için.
kaçınmayı, sakınmayı da öğrenmeliyim.
daha korunaklı yaşayabilmek için.
peki korunaklı yaşamalı mıyım?
bu aralar evet.
sanırım...

dorado

radar live iyiydi.
ortam daha iyiydi.
müzik de iyiydi ama...
en iyisi, solar beach'e bir dorado ile gitmekti.

bir tane daha

sanırım benim kaderim bu.
tanrı hangimizi daha çok seviyor acaba?
gelecek günler için huzur umutluyum.
büyük adamların ve büyük kadınların dünyalarını anlayamayacağım.
sevdiğim bir başka kelime: fiyasko
geçen hafta için yorgunum.
cümlenin başı ile sonu birbirini nasıl tutmaz?
tutsa da bu durumdan bir b.k olmaz.
sanıyorum...