Friday, December 01, 2017

6. plak dükkanı günü


20 nisan 2013'te kadıköy'deki en ünlü plakçı "rainbow 45 records"taydık.
hem kadıköy'ü hem plakları seviyoruz.
tabiki bu detaylar hep barış'ın işleri :D aynadaki de kendisi ;)

   

april 20 is the sixth annual "record store day" www.plakdunyasi.com

Tuesday, November 28, 2017

sabahattin ali - kürk mantolu madonna

okunacaklar listem hep kabarıktır. genelde de bana kalırsa ilginç hatta garip kitaplar bulurum. ne zaman bir klasik okumaya niyetlensem araya hep bu kitaplar girer, klasikler de hep sonraya kalır. işte "kürk mantolu madonna" da bunlardan biriydi. 
kitabı elime alır almaz bir solukta okudum. kitabın sayfalarında bir sürü notlar var. raif efendi'yi bazı bakımlardan kendime benzettim. ama ben olsam şöyle yapmazdım, böyle yapmazdım diye de bir sürü bahane buldum kendisine. hikayenin berlin'de geçmesi üstüne üstlük bir botanik bahçesinin de konuya dahil olması benim için ayrı güzeldi. 
kitabın eski baskısının kapağı bence çok daha güzel. o yüzden buraya onu koyuyorum. yurtdışındaki kapağını da sevdim. son olarak, yazarın kendisi de post'umda olsun istedim.



thomas mann - venedik'te ölüm

thomas mann'in ilk okuduğum kitabı "efendi ve köpeği"nden sonra yazarın en ünlü kitabı "venedik'te ölüm"ü de sonunda okumuş bulunuyorum :D yine çok akıcı ve betimlemeleri ile çok tatminkar bir uzun öykü. aşağıdaki görsel kitaplık kedisi'nden. kitap ile ilgili kendisinin yorumlarını da bu linkten okuyabilirsiniz.

bu ayı boş geçmeyeceğim ;)

sonbahar yavaş başladı, çok hızlı devam etti. ekim sonu gibi barış, herbafarm akademi'de permakültür eğitimi'ne katılmaya karar verdi. ancak sezonun geçmesi nedeniyle eğitim yalıkavak'tan istanbul'a transfer oldu. bu transfer olunca barış ile yine de gidip akademi'yi ziyaret ettik. herbafarm akademi'nin yaratıcısı meltem hanım ile tanıştık. çiftliği gezdik, bitkileri inceledik, bostanı ziyaret ettik ve altı akbaş yavrusunu severek gezimizi tamamladık. meltem hanım bu ziyaretin sonunda "demet, sen gel benimle çalış." dedi. ve ben 1 kasım'dan beri herbafarm akademi'de çalışmaya başladım. tabi uxstud.io tarafını da devam ettiriyorum.

akademi'yi burada uzun uzun anlatmayacağım. aşağıya linkleri veririm. bu iş ile evden çalışma ritüelim biraz daha değişti. bazı günler çiftliğe gidiyorum, bazı günler bodrum içinde farklı yerlerde oluyorum (ticaret odası, ziraat odası, kosgeb, muğla valiliği, msku teknopark'ı, gündoğan'daki yağhane, ortakent'teki pazar, ... vs.) çeşitli konferanslara (academia vakfı tarih konferansları - halikarnassos'un erk sahibi kadınları, buğday derneği - uluslararası ekolojik arıcılık konferansı, vs...) katılıyorum. bu kısa zamanda cihangir'deki ofiste de çalışma fırsatım oldu.

tabi bu iş olayından önce her ne kadar hiç meraklı olmasam da "sonunda" ehliyet almaya karar verdim (bodrum'un acı gerçekleri 1 :) işte tam bu esnada iki haftalık teorik eğitim, her gün akşam 17.00-20.00 arası vaktimi aldı. en son geçen hafta perşembe tüm gün muğla ziyaretleri ile geçince benim de pestilim çıkmış. bir iki gündür yeni yeni kendime geliyorum. tabi evden çalışıyorum ama evde olmak iyi geldi diyebilirim.

tüm bu süreçte evde kış hazırlıkları da tam gaz devam etti. çiçeklerin korunması için yapılacaklar, kışlık siparişler ve takipleri, kargolar, zeytinin toplanması (bu ayrıca mini post olur :) budamalar, tadilatlar, alışverişler, ... vs.

eğer işler yolunda giderse burada devam etmek bana çok şey katacak, eminim. ama yine de her şeyin hayırlısı :)

instagram ve facebook linkleri de burada!

az kalsın unutuyordum ngbb'deki bahçıvanlık eğitimin sertifikası da sonunda geldi :) bu da başka post diyorum o zaman.

   

Tuesday, October 24, 2017

basketbol sahası

kadıkalesi'nde bir basketbol sahası var. birkaç kez gittik.
barış biraz ter attı. kendisi eski basketbolculardan :D
ben de bu sene dolapları toparlarken bulduğum eski mp3 çalarımdan eski parçalar dinledim.
işte o günlerden kareler.





 


ilhan irem don kişot

bu sabah sonunda yağmur ile uyandık. uyandığımda çalan şarkı linkte. tabiki barış'ın işleri :)

Tuesday, October 10, 2017

botanical family

alttaki kız bana, daha alttaki oğlan da barış'a benziyor :D


mini akyaka gezisi




sakar geçidi'nin en gizli yerinden marmaris yolu. ovanın ortasındaki ağaçlı yolu sonraki fotoğraflarda göreceksiniz. hikayesini orada yazarım. ağaçların bittiği noktadaki akçapınar köyü'nde kaldık.


aynı gizli noktadan akyaka


bu ağacın hangi ağaç olduğunu bilmiyorum. bana biraz erguvanı anımsattı. kaldığımız akçapınar köyünden.


orman kampının içinden gökova'nın mavi suları


orman kampının içinde daracık patikalardan inerek gizli kalmış oyuntudaki bu kayanın üstüne çıktık. farkındaysanız kaya birden bitiyor ve deniz derinleşiyor. yerden kaynayan su ise buz gibi.


kaldığımız otelde akşam olmak üzere


her yerden dereler geçiyor. biri de otelin önünden.


otelin iskelesinden bizim oda


tam hayalimdeki sulak ve yeşil dünya


akşam ışığı bambaşka


kendi halinde tarlalar


zarif ve minik ayçiçekleri




bence gelin çiçekleri


zaten burada bir düğünden kalan emareler de var :)


sudaki yansımalar


yeşile boğulmuş su bitkileri


işte meşhur ağaçlı yol. isimleri net hatırlamasam da zamanında bu sulak beldede çocuklar sıtmadan ölüyormuş. gökova kaymakamının da çocukları ölmüş. yeni doğan çocuğunu yaşatmak isteyen kaymakam cevat şakir'i bulmuş, durumu anlatmış. cevat şakir daha önce bodrum'a bilumum bitki ve tohumlar getirmiş. bodrum'u bodrum yapan mandalin'i cevat şakir getirtmiş mesela. yurtdışından tohum siparişleri verirmiş. tabi o zaman bodrum minicik köy. her neyse cevat şakir sıtmaya çözüm olarak avustralya'dan suyu çok seven okaliptüs fidanlarını getirtmiş. işte bu sulak alandaki marmaris yolunun iki tarafına bu fidanlar dikilmiş. belde de sıtmadan kurtulmuş. bu yoldan arabalar geçebiliyor ama biraz nostalji havası var. anayol, aynı hatta ağaçlardan sonra geçiyor. hikaye cevat şakir hayranı barış'tan.


gökova körfezi yolları



gökova körfezi mavisi ve yeşili


barış, jimny ve benim ilk uzun yolumuz.


akbük koyu

bu yolculuk ile ilgili bir iki detay daha:
- giderken muğla üzerinden gittik. dönüşte ören üzerinden döndük.
- dönüşte ören'de kahve molası verdik.
- akyaka'nın içinde hiç fotoğraf çekilmemişiz, çekmemişiz :D
- azmak'taki nehir turlarına tabiki katıldık. ben ömrümde böyle bir şey görmedim. suyun içi masallar alemi gibi muhteşemdi. hatta özellikle azmak sonra da bu sulak olma hali miyazaki filmlerinin içindeymişim gibi hissetmeme neden oldu.
- hafta sonuna denk geldiğimiz için her yer çok kalabalıktı. bu yüzden akçapınar'da kalmak çok akıllıca oldu. ki sakar geçidi'ne vardığımızda otelde yer ayırttık. yoksa kalma konusunu hiç planlamamıştık. 
- bu geziye çıkmadan 1 hafta 10 gün önce bodrum depremi olmuştu. dönüşte de ören'den sonra çok güzel bir sahile denk geldik. bunaldığımız için denize girdik. sudan çıkıp taşların üzerine oturduğumuzda deprem olmaya başladı. ilk defa bu şekilde bir depreme denk geldim. ama yolun karşısındaki kır lokantasına oturunca keyfimiz yerine geldi. yemekler çok güzeldi :)

fazıl say konserleri


dediğim gibi ilk konser turgutreis marina'daydı. (yukarıdaki fotoyu konserden önce çektim, birileri sahnedeyken fotoğraf çekmek bana inanılmaz kaba geliyor) festival kapsamında ünlü bir orkestra fazıl say ile çalacakmış ancak güvenlik sebebi ile iptal etmiş. o orkestranın yerine rusya devlet senfoni orkestrası gelmiş. ilk yarıda onlar çaldılar ama biraz ağır geçti. ikinci yarıda fazıl say'ı dinledik. tabiki çok ama çok iyiydi. 

fazıl say'ı dinlemenin tadı damağımızda kaldığı için barış hemen gidebileceğimiz ilk konsere de bilet ayarladı.

ikinci konser izmir fuar açıkhava'daydı. ilk bölümde solo piyano; beethoven'in en ünlü sonatları "patetik" ve "appasionata"; ikinci bölümde ise serenad bağcan, fazıl say'ın şarkılarının solisti ile metin altıok, ömer hayyam, nazım hikmet, turgut uyar, can yücel ve cemal süreya'dan muhyiddin abdal'ın "insan insan"ına uzanan bir şiir şarkı dinletisi. özellikle aralarda şarkıların hikayelerini dinlemek çok keyifliydi. serenad bağcan'ın sesi muhteşemdi. belki de dinlediğim en iyi sesti diyebilirim. mutlaka dinleyin.

fazıl say'ın instagram hesabı tam bir kültür deposu. özellikle izmir konserinden fotoğraf paylaştım. bu paylaşımdaki 3. fotoğrafta annem, babam, barış ve beni görebilirsiniz, tabi bir büyüteç yardımıyla :D



resmen utanıyorum

10 yıldan sonra 11. yılın 3 farklı ayını boş geçmişim, bloga bir görsel bile koymamışım :( umarım başka boş ay olmaz bu yıl içinde. aslında her zamanki gibi hayat yine hareketli ve koşmacalı. neler oldu bir düşünelim:

- bahçe ve ev çok vakit aldı ve almaya da devam ediyor. o kadar vakit alıyor ki istanbul'a bile en son mayıs'ta hamit'e bakmak için gitmiştim sanırım. bu arada hamit, jimny ile birlikte mayıs sonunda gümüşlük'e geldiler :) hep birlikteyiz.
- arada melda geldi, onu gördüm.
- çeşme ve akyaka'ya gittim.
- telefonumun sim kartı, bilgisayarımın şarjı bozuldu.
- bir proje için izmir'e gittik.
- biri bodrum'da biri izmir'de 2 adet fazıl say konserine gittik.
- 15 gün bayram yoğunluğunda limon'un rezervasyonlarına yardım ettim.
- komşumuzun düğününe gittim.
- tüm kışlık zeytinimiz için bahçedeki minik zeytin ağacımızın hasadına başladık.
- terastaki domates, salatalık, biber, patlıcandan mahsul aldık.
- en sevdiğim çiçeklerden biri olan latin çiçeğini ve bir çeşit kavunu tohumdan ürettik.
- netflix ve spotify'a üye olduk.
- 6.5 şiddetinde deprem oldu
- ... aklıma gelirse eklerim. çünkü eminim daha milyon tane şey olmuştur.

kış hazırlıklarını da düşünürsek aşağıya da yukarıdaki listenin 2 katı yapılacaklar listesi sıralayabilirim ama bunlarla sizi boğmak istemem.

en sevdiğim mevsim gelmişken tadını çıkarıyorum. yeni planlar ve yapılacaklar ile çok mutluyum. küçük şeyler olsa bile :D

Friday, August 04, 2017

mustafa kemal devrimcinin güncesi

barış'tan geldi bugün bu link. mustafa kemal devrimcinin güncesi. fikret kızılıok'a ait. 
her bir kelimesini, her bir notasını, bazı yerlerde tekrar başa sararak ilk saniyesinden son duyduğum cümle de dahil olmak üzere atlamadan dinledim. pek çok yerinde gözlerim doldu. son cümleyle kahroldum. 
aslında ben ve benden önceki kuşakların çok iyi bildiği bir hikaye. yine de ne zaman geriye dönüp bu hikayeyi dinlesem her defasında daha derinlikli daha berrak bir şekilde gözlerimin önüne seriliyor. bir insanın hayatı, varoluşu ve düşünceleri ve hissetikleri.


Thursday, June 29, 2017

the revenant - alejandro g. inarritu

bu film ile ilgili iki duygum var. biri çok etkileyici bulmam ve alt okumalarının çok yoğun olmasını sevmem. bir de nasıl desem biraz zorlama anlar hissetmem. tabiki izlenesi. yönetmen ve başrol oyuncusu bile yeterli.



tespih ağacının gölgesinde - harper lee

kitap neredeyse ve hangi zamandaysa ben oradayım.
her bir kahraman ne hissediyorsa ben onu hissediyorum.


"çirkin bir sözcük olan önyargı ile tertemiz bir sözcük olan inancın ortak bir noktası var: her ikisi de mantığın bittiği yerde başlar."

"her insanın adası, jean louise, her insanın bekçisi vicdanıdır. kolektif bilinç diye bir şey yoktur."

"insanın doğumu son derece tatsızdır. pistir, fazlasıyla acılıdır, bazen de tehlikelidir. ve illa ki kanlıdır. aynısı uygarlık için de geçerli."

"bu ülkede beni korkutan tek şey şu: devlet bir gün öyle bir canavarlaşacak ki en küçük bireyler ayaklar altında ezilecek ve artık yaşamanın hiçbir değeri kalmayacak."

annemin meşhur arka balkonu

bakmayın saksıların ufak tefekliğine 2012 yılından beri her yaz çoook acı biberler kendi tohumlarından üretilerek yıllık pul biber yapımı devam ediyor. o biberi koca bir kök olarak çandarlı'da almıştı annem. ne bilelim işin buralara geleceğini. her yıl tohumları çimlendiriyor. fide haline getiriyor. büyüyüp biberler kızardığında kurutup dövüp afiyetle yiyiyor. tohum, fide vs. her aşamada da acı biber sevenler ile paylaşıyor.

saksıya sokuşturulmuş 3-4 soğan, kendiliğinden çıkmış papatya ve ısırgan otları, bir köşeye yerleştirilmiş nane ve mavi saksıdaki yeni yeni fideye dönüşen biberler.


ortada yine kendiğinden çıkan kayısı çiçeği, sağda ceran (sardunya)


solda maydanozlar, sağda kıştan kalma çuhalar. baharın gelmesi ile biberlere yer açmak için sökülmeyi bekliyorlar.


mini biber fidecikleri ve kendiliğinden biten dereotu.


solda mis kokulu şebboy, ortada kendiğinden çıkan 3 domates, sağda maviş.