Wednesday, April 30, 2014

the rum diary





istanbul

melo israil'den gelince istanbul'a gitmek farz oldu benim icin. baris'in her gidisinde ben de gideyim diye niyetlenip her defasında vazgectim.
bu defa da cok kısacık sıkıstırılmıs bir gezi oldu. cuma sabahtan, pazartesi sabahına kadar.
istanbul'u ozlemisim. ama insanlarını, kalabalıgı degil. o mantar gibi yukselen binaları hic degil. hele belediyenin yol kıyısına yaptıgı o garip susleme sanatı cim, cicek ve calıları hic degil. her yerin santiye halinde olmasını hic hic degil.
belki istanbul'u degil de, ayrıldıgım sehri ozlemisimdir. izmir'den ayrıldıgımda da her izmir'den istanbul'a donusumde aglardım otobuste.
konu nerelere geldi :D hemen ozetliyorum.

ev sahiplerim gokce ve iki'ydi. guzel bir kahvaltı ile karsılandım. gokce'nin gorusmesi icin levent'e gittik. ardından bir kahve icip besiktas'a indik. besiktas'taki kahvaltıcıda bella ile bulustuk. sonra eve ugrayıp yakup'ta melda, eliran (umarım adını dogru yazdım), moris ve gulhande ile bulustum. daha sonra bella'da bize katılınca meydana cıkarken beyoglu sokaklarında minik bir tur attık.
cumartesi sabah betul teyze ve barıs ile bulusup fenerbahce parkı'nda kahvaltı edip kahve ictik. sonra apple store ve besiktas guler bufe'de kasarlı durum ile acık ayran :) barıs'tan ayrıldıktan sonra gokce ile bulusup birer kahve ictik. cumartesi aksamı iki kız; erik, bira ve biraz muzik ile pijama partisi yaptık.
pazar gunu ulas ve gokce ile kahvaltı edip daha sonra ester ve dalya'yı gormeye kurtulus'a gittim. icim iyice garip oldu bizim mahalleye dogru gidince. tasfırın'a da ugramayı unutmadım. oradan eve donup dondurma yiyip 'the rum diary'i izledik. olaganustu degildi ama izlemeye degecek birkac sey vardı tabi. muzikler, goruntuler, 60'larda portorico ve tabi ki johnny deep.

o kadar kısa bir geziydiki daha bir cok kisiyi goremedim :( ama o kadar da uzunduki dun sabah gelmeme ragmen 24 saat sonra kendime gelebildim.

iste boyle.