Monday, August 27, 2007

!!!

taşlar yerine oturdu

500'e 2 kala...

aslında dün yazacaktım ama olmadı.
dün bu blogun kuruluş yıldönümüydü.
ne için yazılmaya başlandı?
şimdi nerelerde?
ne kadar beni anlatıyor, dünyamı?
bilemiyorum.
ketum sanıyordum kendimi.
değilmişim.
"neydim dememeli ne olacağım demeli"
di mi ama?

dediki;

"hayat standartların arttıkça, yaşam alanın daralıyor"

bilmem... belki?

ne kadar uzak haftasonu

tüm haftasonunu haftanın başlayacağı endişesiyle geçirdim. nitekim hafta da başlamış oldu. geçen hafta pelin yoktu. çok koştum, çok yoruldum. bu hafta da yok. ama ben de yokum perşembeden sonra. var olan; amy w.'un "back to black"i. var olan; almodovar'ın "annem hakkında her şey"i. var olan; "lolita". var olan; ali'nin ulaş ile "formula 1"e gitmek için izmir'den gelmesi. var olan; "baca temizliği". var olan; "ilanlar". var olan; "saçma türk filmleri". var olan; "kabullenmek". var olan; "dorado", bir kez daha. var olan; "smyrna", yaşamımın anlamı. var olan; "tekrara düşmek". var olan; "dedikodu". var olan; "ışıklar ve trafik". var olan; "gece".

Saturday, August 25, 2007

bir zamanlar

yaşam, hiç bu kadar basit ve anlaşılır olmamıştı.

"eskidendi 2" olabilir

değecek bir şey bulduğun zaman, yüzünü gözyaşlarıyla yıkamak da güzel.

Tuesday, August 21, 2007

kareleme

bu defakini barış yolladı. hiç bu kadar iyisi olmamıştı. çünkü resmi büyüttüğünüzde arkadaşlarımı görebilirsiniz :)

Monday, August 20, 2007

saklambaç

niye buluşup gerçekten saklambaç oynamıyoruz ki lulu?
bu sobeleme işi ile ilgili sorunlarım var benim galiba.
tamam es geçiyorum mızıldanmalarımı ve bugün için top 3'ümü açıklıyorum:

- sanat direktörümüz toplantıda. çıkar çıkmaz konuyu kendisiyle paylaşacağım.

- ne yapıyorsuuun?
- hiiiç chat...

- bir öğrenci alır mısınız?

birilerini sobelemek zorunda mıyım? püüüüüffffffff... o zamaaan...

chef! oradasın, sobe!!!
tiktak gördüm seni!!! sobe! sobe! sobe!

yaaaa!!! çe-lik-çöm-lek-pat-la-dı...

ama ben geri kalanları da sobelemek istiyorum :(

nayah

diyordum ya "çekim var bu haftasonu, ilgilenemedim kimselerle..." biraz içim rahatladı. akşam geç saatte ezgi ve emre ile buluştum :) moris de geldi. nayah'a götürdü emre bizi. uzun zamandır gerçek müzik dinlememişim, onu farkettim. ilginç bir olayı var bu "3 oda 1 salon"un. nedir bu "3 oda 1 salon" derseniz, verebileceğim tek ipucu: gevende. her neyse yine film şeritinde siluettim, onu farkettim.

benzin istasyonu

ilk istanbul'a gelişim. yılın en karlı ve soğuk günleri. aralık olduğunu anımsıyorum. bir arabanın içinde, trafiğin çok yoğun olduğu bir yokuşu tırmanıyoruz. 2 erkek 4 kız var arabada. iki kızın tuvalete gitmesi gerekiyor. ileride bir benzin istasyonu görüyoruz. yolun karşısında. kızlar arabadan inip oraya gidiyorlar. ben buğulu camdan sarı kırmızı ışıklarını görüyorum istasyonun. araba trafik nedeniyle istasyonun hizasına ancak geliyor. o sırada kızlar tuvaletten çıkıp arabaya biniyorlar.
işte o benzin istasyonu yavaş yavaş yaşamıma giriyor.
sanırım 2,5 yıl sonra istanbul'a staj yapmaya geliyorum. o benzin istasyonun önündeki durak benim durağım oluyor. çünkü staj yaptığım televizyon kanalı istasyonun iki yan binası.
istanbul'a yerleşiyorum. zaman geçiyor. şu anda çalıştığım ajansta işe başlıyorum. tabi ki benzin istasyonun karşı sokağında bir ajans burası. artık sabahları o durakta inmekle kalmıyorum. istasyonun marketinden çok sık alışveriş yapıyorum. bulamadığım pek çok şeyi orada buluyorum.

Saturday, August 18, 2007

ben buradayım


az önce çekimden geldim. setleri özlemişim. yaşam öyle bir şey ki sürekli dönüşüyor. ben de o devinimin içinde salınıyorum. yaklaşık bir haftadır uyku düzenim çok kötü. düşünceler çok çünkü. kuş gibi hafifim bu aralar. karışık mıyım? her zamanki kadar. yazlar bana yaramıyormuş. sonunda pelin dün tatile çıkabildi. eser bu pazartesi ajansta olacak :) müşterim oldukça yoğundu geçen hafta. tabi ben de. sırf bu yüzden bir sürü insanı göremedim. "gökçe, ulaş, nur ve arzu", "ester", "emre ve ezgi" en önemlisi de moris ile ilgilenemedim :( bu hafta da hızlı geçecek, biliyorum. sonra üç gün daha ve 30'unda izmir... 10'unda tekrar İstAnUl. bu cuma mustafa evleniyor. düğün şile'de. bakalım gidebilecek miyiz? yarın çekim 8.30'da. tabi biz, güldeniz ile 12.00'de orada olmaya karar verdik. şşşt!!! kimseye söylemeyin. güldeniz kim mi? bizim yazarımız.
işte ben böyle bir hal içindeyim, aslında derin keder içindeyim, bazen bilmeyerek ne yaptığımı, iyi kötü güzel çirkin her biçimdeyim.

Tuesday, August 14, 2007

abartmaya gerek yok...

tanıdığım biri var ama ben onu çok da iyi tanımıyorum aslında. onun hakkında nasıl bilgiye ulaşacağım ben :( google sadece kariyeri ile ilgili bilgiler veriyor. ama benim kişisel bilgilerine ihtiyacım var. niye mi? ee meraaak? siz değil misiniz? ben biraz öyleyim. nasıl mı? meraklı.

sonra hafifledim ben. bella ve moris döndüler abd'den :) daha iyi hissetmemi sağladılar.

aklıma barış'ın yolladığı bir link geldi :) bir de açın, bekir coşkun okuyun. sonra da sezen'den istanbul hatırası dinleyin. hepsi bu. başka bir diyeceğim yok.

i-tunes'umda kim var?

Friday, August 10, 2007

internet

3 film

dün gecenin sonunda olcay; otomatik portakal, taxi driver ve terminatör karışımı bir şekilde tanımladı olmak istediği ve yapmak istediğini. daha doğrusu o anlatınca ben bu üç filme benzettim kendisinin hayallerini. beyzbol sopası, çifte ve motor.

kapak

Thursday, August 09, 2007

boş-luk hiss-i

tüm sinirlerim yer değiştirmiş durumda. sadece iş. basit ayrıntılar. durdum ve geçmesini bekliyorum. gerginliğim geçince sakin kafa ile bir plan yapacağım yarın için. gerginliğimin geçmesi için de saçmasapan şeyler yapıyorum. ilgilenmiyorum. zihnimi uzaklaştırıyorum. onun dışında genel bir bekleyiş var tabi. önce tatilimi bekliyorum. sonra sonbaharı. sanki her şey yoluna girecek, belirsizlikler sonlanacak. ya da ben duyduklarıma kendimi inandırmak istiyor olabilirim. yarın bizimkiler amerika'dan dönüyor. bu öğlen ortaköy house cafe'deydik. boşluk hissi güzeldi.

yazacak bir şey yok.

sadece çok fazla rüya ve macera var.
bir de amy'den "take the box"

Tuesday, August 07, 2007

paranoya

acaba bugüne kadar gerçekten gözümün önünde olan hiçbir şeyi farketmemiş olabilir miyim? bambaşka algılamış - algılatmış olabilir miyim tüm olanı ve biteni? kendi kafamda kurup kendi kendimi mi hırpaladım?

Sunday, August 05, 2007

aşkları da vururlar

sözlerin hançer

yareler gülüm

sür gözlerinin namlusuna

sür beni aşktan olsun ölümüm

sözlerin hançer

yareler açar yareler gülüm
sür gözlerinin namlusuna
sür beni aşktan olsun ölümüm

Friday, August 03, 2007

p.o.p.'leri beklerken...




alışveriş manzaraları

aslında durum şu: ben hiç bir şeyleri beğenemem. beğendim mi hemen almam gerektiği konusunda annem tarafından tembihlendim. kendisi benimle uzun alışveriş turlarından sonra, bunca yıllık tecrübesi ile öğütledi bunu bana. zaten annem ne dese doğru çıkar ama ben illa kendim kafamı duvara toslayıp anlarım, o ayrı. aldığım şeyi de o kadar severek alırım ki hiç üstümden çıkarmam. bolca giyer ya da kullanır, çabuk eskitirim. gereklilik sebebi ile aldığım şeyleri ise bir daha üzerimde zor görürsünüz. ama bazen gereklilikten alıp çok sevdiğim şeyler de olabiliyor. (bknz. kare yaka, beyaz-kırmızı çizgili, askılı t-shirt)
ben bella ile alışverişe çıkmayı seviyorum. bette midler ve woody allen'ın "alışveriş manzaraları" filmindeki gibi hem sohbet edip (gerçi onlar kavga da ediyorlardı ama) hem alışveriş yaparak tüm günü birlikte geçirebiliriz. bunu keşfettiğimiz gün alışveriş yapmaktan daha da zevk almaya başladım. ilişkiler, durum değerlendirmeleri, dedikodular ve alışveriş. rahatlatıcı ama yorucu. tıpkı bir terapi gibi :)
melda ile de alışveriş yapmayı seviyorum. onunla genellikle amaca yönelik alışveriş yapıyoruz. çok hızlı davranıyoruz. mağazaya giriyoruz. tüm beğendiklerimizi ya da beğenebileceklerimizi bir seferde toplayıp deneyip karar verip alıp çıkıyoruz. yılbaşı öncesinde yaptığımız alışverişi hiç unutmayacağım mesela. her yerin altını üstüne getirmiştik :)
ya aslında ben bu post'u yeni öğrendiğim bir şey için yazıyordum ama nerelere daldım gittim yine. diyordum ki yine aradım aradım bir spor ayakkabı bulamadım kendime. zaten çok da spor markalarından anlamam. ben gözüme güzel görüneni severim. en sonunda adidas'ın rom modelini almaya karar verdim. çok da içime sinmedi. ama sonuçta bir lastik ayakkabıya ihtiyacım vardı. bugün bir iş arkadaşım bu ayakkabı ile ilgili olarak ekşi sözlüğe bakmamı önerdi. ben ne almışım yaaa :p
son olarak: 102 şarkı 8 nokta 6 saat 656 nokta 5 megabayt - tümü bu

Thursday, August 02, 2007

böyle havalarda

film müzikleri dinlemek güzel, şehirde olmak güzel, sinemaya gitmek güzel, ruhunun doyması güzel, sokaklarda olmadık şeyleri inceleyerek salınmak güzel, gri nadiren de olsa güzel, merak etmek güzel.

Wednesday, August 01, 2007

kehanet

kehanetler ile kafayı bozmuşken bu aralar, yeni bir gelişme oldu. uzun süredir bildiğim bir şey bugün gerçekleşti. hiç şaşırmadım. bi değişik hissettim. haberini aldığım kişi için sevindim. ona inanıyordum. beni yanıltmadı. dün akşam düşünmüştüm onu, yaşamımdaki yeri ve önemini. iyiki yapmış.
bugün bulutlu güzel bir gün. bahçeye kaçmak istiyorum. o zaman her yerde "primal scream"den "loaded" çalsın...

karın ağrısı

"zihin, şiirleriyle kehanetlerini biçimlendirir." s.p.

dahası da var sanırım.

soğuk. mesafeli. kendinden emin. uzak. burnu havada. ukala. cool.