Thursday, October 05, 2006

ağaçlar...

bu post'u yazmama sebep, post'un sonundaki link. efendim derseniz ki doğada en sevdiğin varlık nedir diye? başlıktan da anlayacağınız üzere: ağaçlar. yani otu, böcüğü vb doğal olan her şeyi severim de ağaçların yeri bir ayrıdır bende. en çok incir ağacına çıkmayı severim, çünkü dalları kolay ve binilesi bir biçimde şekillenir. çocukluğumda incir ağacının üzerinde evcilik oynayabildiğime göre dalların ne kadar şekilli olduğunu varın siz hesaplayın. ayrıca ağaca çıkan kişi yukarıda demektir ve yukarıda olmak çoğunlukla iyidir. oradan komşu evlerin çatılarına geçebilir, evlerin arka avlularını ve sokağı gözetleyebilirsiniz. kimse orada olduğunuzu bilmez ama siz mahallede olan her şeyi takip edebilirsiniz. incir ağacını çok sevmeme rağmen inciri çok sevdiğim söylenemez, belki de gözüm doymuştur o kadar çok incir gördüğüm için. hayatımda gördüğüm en küçük incir ağacı nigar teyze'nin bahçesindedir. vişne ağacını sevmem mesela dokusu çok pürüzlüdür ve sağınızı solunuzu çizer. ama incir süper yumuşak ve güzel bir dokuya sahiptir. sanırım aynı zamanda mitolojik de bir ağaç kendisi. şeftali ağacını da severim, meyvelerini size çekinmeden sunar. hele de çocuksanız alçak dalları sayesinde kolaycacık ulaşırsınız şeftalilere. bir de benim gibi çok seviyorsanız şeftaliyi; bir şeftali bahçesine gidip de sınırsızca şeftali yemek bulunmaz bir nimettir. çınarı çok severim, bence asil ve ulu bir ağaçtır tıpkı zeus gibi, hatta zeus'tan daha ulu mudur bilemem ama daha asil olduğuna garanti veririm. ayrıca sararıp kızıllaşmış yaprakları ayrı güzeldir. bir de parklardaki yeşil çimlerin üzerine döküldü mü yapraklar, ayrı bir hava katar bu görüntü şehre. çınar bana, akşam kızıllığında uzanan bereketli ovaları hatırlatır. sıcak ege'de bir yaz gününden sonra, dizginlenmiş sıcağı, cırcırböceklerini, uçuşan kırlangıçları ve kendi günlerine yeni başlayan yarasaları... çam ağacına özel bir sempatim yok. hele de iğne yapraklı ise ve o dökülen yapraklar kuruduğunda yalınayak yürüyorsan can sıkıcı bir durum olabilir bu. nar ağacı sevimli alımlı minik bir ağaç olarak kalmış hatrımda. nar çiçeği rengi ve nar çiçekleri tıpkı özenerek yapılmış yapma çiçekler gibi bir tona ve dokuya sahiptirler. iğde ağacı da bildiğim büyük ağaçlardan, meyvelerini göremezsiniz rahatlıkla ama toplayıp yemesi çok eğlenceli olur. zeytin ağacına benzer yaprakları ama zeytin ağacı kadar yeşil ve kararlı değil. kararlıdan kastım; iğde ağacının yaprakları salınır, zeytin gibi sabit değildir. zeytin ağacı özeldir. kasımda gider, zeytinlerini toplarsın. iki senede bir daha iyi meyve verir zeytin ve ağaçtan fayda sağlamanın en güzel örneğidir bana göre. o da mitoloji de yeri olan bir ağaçtır. dut ağacına gelince, aklıma hayriye teyzenin oğulları hakan, volkan ve ipek böcekleri gelir. gelip bizim bahçeden dut yaprağı toplamaları, kozalardaki minik tırtıllar ve bizim dakikalarca kutuların içindeki kıpırtısız kozaları izlememiz... bir de yan okulun bahçesindeki çocukların dut yiyebilmek için bizim kiremitleri kırmaları. aynı şeyi ben de yan bahçedeki erik ağacı için yapmışımdır :) badem ağaçları da güzeldir bence, çünkü işe yararlar. bademleri yeşilken toplar, kurutur, kırar, kavurur ve şerbete koyarsınız, bir de kış günleri kuru üzüm ile avuç avuç yersiniz. kestane ağacı karaktere sahiptir. hele bir de çok büyüdükleri ve bir arada bulundukları zaman çok şahane görüntüler yaratabilirler. güneşli bir sonbahar gününde güney kampüsten bebeğe inen merdivenlerin olduğu yolu tercih ederseniz, bu sahneye tanık olabilirsiniz. her yer kahve ve sarının tonları ile çevrilidir, toprağı göremezsiniz dökülmüş ve renklenmiş yapraklardan. gökyüzü de görünmez, sadece aralardan parıldayan berrak güneş ışığı... yani bu günler tam kestane manzarası zamanı...
son olarak ise asmalar var. aslında pek ağaç sayılmazlar ama benim çocukluğum demektir asmalar ve ben tüm bu ağaçları çocukluğumdan çekip çıkardığım için asmaları da anlatmak istiyorum. yer asmalarını daha severim, çünkü özgün olan odur ve neredeyse toprak ile bütünleşmiştir. yalınayak kızgın bağ toprağına basmak ayrı bir zevktir. içiniz ısınır, tırnaklarınız toprak dolar; çünkü bağ toprağı deniz kumuna benzer. şimdi modern bağcılıkta tellere sarılan asmalar kullanılmakta. bunların güzelliği ise; nasıl açıklasam? diyelim otobüs ile foça'dan karşıyaka yönüne doğru seyahat ediyorsunuz ve menemen'e yaklaştığınızda pencereden yolun kıyısına bakın ve muntazam dizilmiş bağları ve asma sıralarını görürsünüz. hatta araç hızlı gidiyorsa çok güzel bir göz yanılsaması da yakalarsınız. asma yaprakları çınar yapraklarına benzer. ve her yaz başı kelter kelter sıyrılır bizimkiler tarafından. ama asmaları çıplak bırakmamak gerekir çünkü salkımlar bağ bozumuna kadar kızgın güneşten korunmak zorundadırlar... galiba ileride ben de eski bir taş ev bulup bağcılığa başlayacağım...

internationaltreeclimbingday

1 comment:

buraKargın said...

Ben çağla ağacını çok severim, düşme tehliken vardır, pek sağlam olmaz. Ancak o korkuyla çağlaları ceplerine doldurmak çocukken büyük haz verirdi. Sonra da eve gelip çağlaları tabağa doldururduk, tuzladıktan sonra bir güzel yerdik. Antrenman yapmak için ceviz ağacı çok güzeldir. İnip çıkması kolaydır ve dallarına oturması da rahattır. Ağaçlar güzeldir, kötü ağaç yoktur, her ağacın kendisine has bir güzelliği vardır.

Bu güzel yazın için sana da teşekkürler miklagard...